Araştırmacılar Kaygının Kanseri Nasıl Beslediğini Açıklıyor
Kanserin duyguları vardır. Her şey fiziksele bağlanmaz. Ama bütüncül bakmak zorundayız.
Dr. Michael Barry‘nin araştırmasına göre; “Tahmin edileceği gibi kronik kaygı, aşırı adrenalin ve kortizol üretir, ki bu kansere karşı vücudunuzdaki hazırda bekleyen askerler olarak bilinen doğal öldürücü hücrelerin üremesini engeller.”
Duygular tüm fiziksel sağlığımıza derinden bağlantılıdır. Düşüncelerimiz ve duygularımız acı verici olursa, vücudumuzda acı çeker. Duyguların vücudumuzu etkileyen önemi, beklediğimizden daha büyük olabilmektedir. Kaygı ve depresyon, vücudumuzun aşırı yorgun hissetmesine, enerjimizin düşmesine ve bağışıklık sistemimizi bile bastırmasına neden olabilmektedir.
Fakat negatif duygular bundan çok daha fazlasını yapabilir. Örneğin, bugün araştırmacılar kanser gelişiminin zararlı bir sebebi olarak negatif duyguları araştırıyorlar. Kanser daima, hücrelerin bir gelişimi olarak bilinir ve çoğu sebepler, hava kirliliğindeki kanserojen maddeler, sigaralar ve hatta her gün yediğimiz yemeklerdeki kimyasallar gibi şeyler de sebep olabilmektedir.
İlaç ve cerrahi operatörlükle kansere karşı savaşılabilecek bazı tıbbi destekler vardır. Fakat bugün bilim adamaları, kanseri besleyen negatif duyguları ortaya çıkarıyorlar. Bu yeni keşif aynı zamanda pozitif duyguların iyileşmemiz açısından bize iyi şeyler vereceği anlamına da gelmektedir.
Fakat Olumsuz Duygular Kanser Gelişimini Nasıl Desteklemektedir?
20 yıllık araştırma, kanser gelişiminin en önemli duyguların başında “AFFEDİLMEMİŞ“ negatif duygulardan kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır.
“AFFETME” zihinsel ve fiziksel sağlığımızla yakından ilişkilidir. Amerika’nın Kanser Tedavisinde çalışan baş cerrah Dr. Steven Standiford’ın açıklamasına göre “Duygusal yaraları iyileştirmek, kanser tedavisinde tıpkı fiziksel yaraları tedavi etmek kadar önemli olduğunu” vurgulamıştır.
Hem kanserin yayılmasında hem de duyguların iyileştiriciliğinin yanında, duygusal bağlılığın kanıtı “AFFEDİCİLİK TERAPİSİNİN” ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kanser hastalarında yapılan bir araştırma, hastalarının %60’ı affetmeyle ilgili birtakım sorunları olduklarını, kalplerinin kırılmalarına neden olan yaşamlarındaki insanların, kendilerini affetmelerine karşı duygusal bir engel koyduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu hastalarının yarısı ağır kanser vakalarıyla cebelleşiyorlar.
Negatif duygular ve fiziksel hastalıklar şöyle çalışır: Negatif hisler içinde tutulur, bastırılır ve sen isteyene kadar serbest bırakılmaz. İçinde sakladığın negatif duyguları tutman ve onları kabul etmemen veya reddetmen herhangi bir kişide KRONİK KAYGIYA neden olabilir. Bu kaygı, aşırı bir adrenalin gibi vücudunda kimyasal ve fiziksel değişimler yaratır. Bu aşırı adrenalin vücudunun içindeki kansere karşı savaşma ihtiyacı duyan hücrelerin üretilmesini zorlaştırır. Bu kronik kaygıyı hafifletmenin yöntemi, içimizdeki negatif kaygısal duygularla konuşmaktır.
Affedilememeyle gelen “ÖFKE” ve “KİN”i kendimizden kurtulmak, vücudumuzun bu hisleri oluşturan “Kronik Kaygıya” karşı artık bir kurban olacağımız anlamına gelir. Bu sadece kanserle ilgili değildir. Affetmeye odaklanmak, onu içimizde hissedebilmek her birimizin hayatımız boyunca taşıdığımız duygusal ve zihinsel yaralarımızı iyileştirdiği kanıtlanmıştır. Duygusal tacize uğramış kadınlarla yapılan bir araştırma, sağlık süreçleriyle ilgili olarak kadınların affediciliği üzerine odaklanmıştır.
İyileşme biçimi olarak affediciliği benimseyen kadınlarda bulunan çalışma, travma sonrası stres rahatsızlığı, depresyon ve kaygıdan acı çekmeleri nispeten daha azdır. AFFEDİCİLİK, duygusal çalışmalarımızın fiziksel iyiliğimiz üzerindeki kanıtsal bir etkisi olduğu için, hem zihinsel, hem de fiziksel olan tüm çeşitli hastalıklarımızla baş etmeye yardımcı olan bir yol olabilir.
Affedicilik sanatında uzmanlaşan kişiler, tüm bu sürecin “KENDİNİ KABUL ETMEKLE BAŞLADIĞINI” ve içsel anlamda çabalarını affetmeye dönüştürmenin geçmişte seni inciten kişilerde tüm bu bastırılmış öfkeni serbest bırakmaya izin verdiğinde hayatında büyük bir hafifleme hissedeceğini söylüyorlar.
“Kendimize odaklandığımız zaman,” ilk seferde bizi hasta edecek kini artık içimizde tutuyoruz demektir. Daha az duygusal çalkantı zihnimizin ve vücudumuzun iyileşme yönünde daha iyi olacağı anlamına gelmektedir.
Affetmeyi öğrenmek zor olabilir. Bundan dolayı bu sürece kendini adamış terapistler vardır. Buna karşın, zor olsun ya da olmasın kendimizi affetmeyi izin vermeyi öğrendiğimizde, daha sağlıklı ve bireysel anlamda daha huzurlu olacağımız kesindir. Affetme nadiren başkalarıyla ilgilidir aslında.
Affetme bizi girdaba sokan negatif şeyleri serbest bırakmakla ilgilidir. Yapılan tüm bu araştırmalardan sonra, hayatımızdaki bu pozitif duyguların en iyi değişime neden olacağı gün be gün ortada.
Aslında kabul etmediğimiz şey başkalarını affetmek değil, kendi içimizdeki o “KÖTÜ TARAFIMIZI” kabul edemiyoruz. İçimizdeki o öfkeli BEBEĞE, ŞEFKATLE YANAŞMAYI öğrenmemiz gerekiyor. Nasıl mı? Beni izlemeye devam edin lütfen.