NEDEN TERCİHLER BİZİ TEMEL HEDEFİMİZDEN UZAKLAŞTIRIR?
Üniversiteden yeni mezun olan gençlerimizin neden bir konuda ustalaşamadıklarını biliyor muyuz?
Kendimizi keşfedene kadar gerek kariyer gerek ilişki gerekse de para konusunda bir o kapıdan bir o kapıya atlayarak geçiriyoruz. Ve nedense bir şeye sahip olduğumuzu düşünür ama yetmediği duygusuyla hiç tatmin olmayız.
HER ZAMAN BİR YERDE DAHA İYİSİ BEKLİYORDUR BİZİ.
Milattan önce 210’da Xiang Yu adında Çinli bir kumandan varmış. Bu kumandan, Qin hanedanlığına saldırmak için ordularını Yangtze Nehrinin karşısına geçirmiş. Gece, nehir kıyısında mola veren birlikler, sabah uyandıklarında dehşete düşmüşler; gemilerini yanarken bulmuşlar. Xiang Yu birlikleri Qin ordularına saldırmak için TÜM KUVVETLERİYLE hücum etmişler. Ama çok geçmeden gemilerini ateşe veren kişinin kendi komutanları Xiang Yu olduğunu sonradan anlamışlar.
Xiang Yu birliklerine, “Arkamızda gemi ve yemek bırakmış olsaydım, sizin bu savaştan galip çıkacağınızı kesinlikle bekleyemezdim” demiş. Aynı şekilde yüce Atatürk’ümüzün Çanakkale 1915 taarruzunda şu sözleri de Xiang Yu’nun sözlerine benzemiyor mu? “Ben Size Taarruzu Değil Ölmeyi Emrediyorum …”
Bu sıra dışı insanların hikayesi dikkat çekicidir çünkü normal insan davranışına tamamen aykırıdır. Normalde SEÇENEKLERİMİZE KAPILARIMIZI KAPATMA DÜŞÜNCESİNE KATLANAMAYIZ. Eğer bu iki muazzam komutanın yerinde biz olsaydık, sanırım birçok askerimizi gemilerimizi korumaları için geride tutar, veya bir barış anlaşması yoluna gidebilirdik.
Günümüz dünyasında, BÜTÜN SEÇENEKLERİMİZİ AÇIK TUTMAK İÇİN yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Son teknoloji telefonların üretilmesi ve oldukça pahalı olması, bir gün muhtemelen bozulur veya kaybolur düşüncesiyle özel sigorta yaptırabiliyoruz. Normalde ihtiyaç diye aldığımız arabalarımız, bir gün lazım olur düşüncesiyle, dört çekerli oldukça pahalı arabalar satın alabiliyoruz.
Her zaman bunların farkında olmayabiliriz. Ama her koşulda bu seçenekler için bir şeylerden VAZGEÇERİZ. Sonunda İHTİYACIMIZDAN DAHA FAZLA işleve sahip cep telefonları veya lüzumsuz yere pahalı garantiye sahip bir LED TV alabiliyoruz.
Çocuklarımız söz konusu olduğunda da çok sayıda aktiviteyi biraz olsun DENEMELERİNİ sağlamak için- bir aktivitede gerçekten çok iyi olmak ümidiyle- onların ve kendimizin ZAMANINI ve PARAMIZI FEDA ediyoruz. ÖNEMLİ SANDIĞIMIZ şeyler arasında bir ileri bir geri koştururken, GERÇEKTEN ÖNEMLİ OLAN ŞEYLERE ZAMAN AYIRMAYI UNUTUYORUZ. Bu oldukça saçma bir oyun, bizler de bu oyunu oynamada olağanüstü başarılıyız.
Bu hassas sorunu, son derece zeki bir arkadaşımın iki kişi arasındaki ilişkisinde gördüm. Ya enerjisini ve bağlılığını yakın zamanda tanıştığı birine adayacak ve onunla kalıcı bir ilişki kurmayı umacaktı. Ya da bitmekte olan bir önceki ilişkisi için zaman ve çaba harcamaya devam edecekti.
Yeni kız arkadaşını kesinlikle öncekinden daha çok seviyordu-yine de eski ilişkisine son veremiyordu. Birkaç ay sonra yeni kız arkadaşı bu durumdan rahatsız olmuş ve… “Eski kız arkadaşınla ilişkini tamamıyla koparmak istiyor musun?” diye sormuş ona. “Hayır” anlamında başını sallayıp, yeni kız arkadaşından ayrılmak zorunda kalmıştı.
TERCİHLERİMİZİN bizim için bu kadar ZOR olan tarafı nedir acaba sevgili dostlarım? Külfetli olsa bile, canımız yansa bile, neden kendimizi mümkün olduğunca çok kapıyı açık tutmaya mecbur gibi hissederiz? Neden en başından kendimize VAATTE bulunamıyoruz?
Bu sorulara cevap bulmak konusunda yine araştırmacılarımız iş başına geçmişler. Bu deney, hayatımızın bazı zorluklarından kurtulmayı ve insanlarımızın kapılarını (tercihlerini) uzun süre açık tutma eğiliminde olup olmayacağı konusunda bir bilgisayar oyununa dayanıyor.
Oyun şöyle: Bilgisayar ekranında üç kapı beliriyor; birinci kapı kırmızı, ikinci kapı mavi ve üçüncüsü ise yeşil. Katılımcılara (gönüllüler) uygun kapıyı tıklayarak üç kapıdan herhangi birine (kırmızı mavi ya da yeşil) kolayca girebileceği açıklanıyor.
Bir odaya girdiklerinde, tekrarlayan her tıklama onlara bir miktar para kazandırıyor. Örneğin, belli bir oda 1 TL ile 10 TL arasında bir şey veriyorsa, fareyle (mouse) o odaya her tıkladıklarında bu aralıkta yer alan bir miktar kazandırıyor. Onlar ilerlerken, kazandıkları para ekranda hesaplanıyordu.
Bu deneyde en fazla parayı kazanmak için, en büyük ödemeyi yapan odayı bulmayı ve oraya mümkün olduğunca çok tıklamayı gerektiriyordu. Ne var ki bu anlatıldığı kadar basit görünmüyordu.
Bir odadan diğerine her geçişinizde, bir tıklama harcıyorsunuz (toplam 100 tıklamanız vardı). Bir taraftan, bir odadan diğerine geçmek en büyük ödemeyi bulmak için iyi bir strateji gibi görünebilirdi. Öte yandan, çılgınlar gibi kapıdan kapıya (ve odadan odaya) koşturmak, aksi taktirde size para kazandıracak olan tıklamaları yakmanız anlamına da geliyordu.
Bu deneyi, flört etme açısından açıklayıcı olsaydık, esasında genç arkadaşım bir sevgilinin tadına bakmış, diğerini denemiş, hatta üçüncüyle bir girişimde bulunmuştu. Ancak kalanları denedikten sonra, en iyiye geri dönmüştü-oyunun kalan kısmı durduğu yer burası olacaktı.
Ama birçok katılımcı oyunlarda bunları kolay yapmışlardı. Ayran gönüllü arkadaşım, diğer sevgililerin etrafında koştururken bile, öncekiler onun kollarına dönmesi için sabırla beklemişlerdi. Peki, ya bir süre ihmal edildikten sonra diğer sevgililer ona sırtlarını dönmeye başlasaydı? …
Ya seçenekleri KAPANMAYA BAŞLASAYDI NE OLURDU? Arkadaşım, onların gitmesine izin verir miydi? Yoksa mümkün olduğunca uzun bir süre bütün seçeneklerine sıkı sıkı tutunmaya mı çalışırdı? Aslında, diğer tercihlerini canlı tutma ayrıcalığı için GARANTİLİ ödüllerin bir kısmını FEDA eder miydi?
İşte araştırmanın can alıcı noktasına geldik. Bu kez bilgisayar oyununda şu şekilde değişim yapılıyor: 12 tıklama boyunca ziyaret edilmeyen bir kapı sonsuza dek yok olacaktı.
Katılımcıların çoğu, en yüksek kazancı sağlayan yeşil kapıya tıklıyordu. Onlara göre bu kapıda mı kalmaları gerekiyordu? (Hatırlarsanız, her odanın bir ödeme aralığı vardı. Bu yüzden katılımcılar yeşil kapının aslında EN İYİSİ OLDUĞUNA tam olarak İKNA OLMAMIŞLARDI.
Mavi daha iyi olabilirdi, ya da belki kırmızı, kayır hayır bir ihtimal hiçbiri.) Katılımcılar çıldırmış bir vaziyette imleçlerini ekranın diğer tarafına çeviriyor ve mavi kapının küçülmeye devam ettiğini görüyorlardı. Kırmızı odada birkaç tıklamadan sonra, hemen maviye atlıyorlar, ama o ana kadar yeşil riskli bir şekilde küçülmeye başlıyor -bu nedenle oraya geri dönüyorlardı.
Sevgili okurlarım, bu deney bize ne anlatıyor? Hayatımız boyunca bir durumdan diğerine gözü dönmüş biz insanların bitmek bilmeyen koşuşturmalarını izliyoruz ki bizde dahiliz buna. Kafamda, çocuklarımızı bir aktiviteden diğerine taşıyan tek bir konuda ustalaşmadan, sinirleri bozulmuş anne-babalarımız geldi şimdi.
Sizce, hayatlarımızı bu şekilde yaşamanın yolu böyle mi olmalıdır- özellikle her hafta bir veya iki kapı önümüze ekleniyorsa?.. Özel hayatınız nasıl bilmiyorum ama, deneylerde de görüleceği gibi oradan oraya koşturmanın sadece stres dolu değil aynı zamanda ekonomik olunmadığında apaçık ortada gözüküyor.
Sonuç olarak kapıların kapanmasını engellemek için çılgına dönen katılımcılar, kapanan kapılarla uğraşmayan katılımcılardan oldukça az para (ortalama %20 daha az) kazanmış görünüyorlardı. Gerçek şu ki, bir odayı-herhangi bir odayı- seçip, bütün deney boyunca sadece orada kalsalardı daha çok para kazanabilirlerdi! Bu durumu hayatınız ve kariyeriniz için bir düşünün.
Yanımda çalışan bir iş arkadaşımın bu işi, 13’üncü işiymiş meğer. Bir baltaya sap olamamış ve şu an başka bir iş tercihinde bulunuyor.
Önemsiz Tercihleri Kovalamaya Dair Bu Bilinç-dışı Dürtüden Zincirlerimizi Nasıl Koparabiliriz?
Modern bir toplumun bize sunduğu sonsuz ve baştan çıkarıcı tercihler içinde boğulduğumuza inanıyorum. Bize sürekli her şeyi yapabileceğimiz ve olmak istediğimiz şeyi olabileceğimiz hatırlatılır. Mesele, bu hayallerimize ulaşabilmektir: PEKİ HANGİSİNE? Daha iyi bir avukat olmak mı yoksa bir Cerrah mı? Yoksa daha iyi bir Öğretmen mi veya bir bankacı olabilmeli mi? Daha lüks bir arabaya mı sahip olmak, yoksa çok daha lüks bir arabaya mı sahip olmak?..
Mümkün olan HER YOLLA, bakın bir daha söylemek istiyorum HER YOLLA, kendimizi GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ; hayatın her yönünü tatmak durumundayız, ölmeden önce tatmamız gerek 1000 şey için gerekeni yapmamız gerekir, 999’da DURAMAYIZ. SAKIN yapmayın, ÖLEBİLİRİZ. Bize verilen bu mesajlar ÖLÜMLE eşdeğer tutulduğuna inanmıyorum artık öyle.
Ama bu modern çağın bize dayattığı sonsuz tercihlerin, bir sorun yarattığı halen görülemiyor; ÇOK MU FAZLA DAĞILIRIZ? Baştan çıkarıcı bu gizemli tercihler bizim EN İYİ OLMAMIZI ENGELLİYOR. TEK BİR YOLDAN GİTMEK YÜCELTİLECEĞİNE, BİRÇOK ŞEY OLABİLMEK DAHA ÇOK KABUL GÖRMÜŞ GÖRÜNÜYOR.
Kapıdan kapıya koşturmak, yeterince tuhaf bir insan davranışıdır. Ama daha da tuhafı, ÇOK AZ DEĞERE SAHİP KAPILARIN peşinden gitme DÜRTÜMÜZDÜR.
Gelelim ayran gönüllü arkadaşımın ilişkisine: daha az çekici olan bir aşk partneriyle yaşadığı canlılığını yitirmiş bir ilişkiyi beslemeye devam ederek, diğer kızla olan ilişkisini neden tehlikeye atıyordu?
Başka bir örnek vermem gerekirse, satın almak istediğimiz bir şeyi kaç kere gerçekten ona ihtiyaç duyduğumuz için değil, sırf başka birisi alıp gideceği ve onlara bir daha o fiyata asla sahip olamayacağımız için neden satın alırız?
Bu şeyler bizi yiyip bitiren şeyler. Peki bu durumlardan kurtulmanın yolu yok mudur? Tabii ki vardır. Artık şunu biliyoruz: kapılarımızın kapanmasını önlemek için aceleyle koşturmanın saçma bir şey olduğunu öğrendik. Bu durum duygularımızı yıpratmakla kalmayıp, cüzdanlarımızın da erimesine neden oluyor. İHTİYACIMIZ olan şey, BİLİNÇLİ olarak bazı önemsiz, değeri bize göre gerçekten az olan kapıları tamamıyla kapatabilmek.
Buna basitleştirmek diyelim mi? Kuşkusuz küçük kapıları kapatmak daha kolaydır. Çocuğumuzun birçok aktivitelerinden mesela, yüzme ve basketbolu çıkarabiliriz. Sadece daha yatkın olduğu varsayımıyla müzik dersi veya matematiğe yönlendirebiliriz. Veya artık size fayda sağlamayan, hayatınızın gelişmesinde katkısı olmayan gereksiz tüm arkadaşlarınızı eleyebilirsiniz. Onlara kocam bir “HAYIR” diyebilme özgürlüğünü tadabilirsiniz.
Bu basit gibi görünse de zor olduğunu biliyorum. Ama kaybetmek, her zaman kaybetmek anlamına gelmez, ÖZGÜRLÜK anlamına da gelir. Daha büyük kapılar açısından, kariyeri ele alırsak, iki farklı iyi diye nitelendirebileceğimiz bir iş fırsatıyla da kalabiliriz. Bu durumda sizin en çok değer verdiğiniz şeylerin bir analizini yapıp ona göre kariyerinize yön verebilirsiniz.
Burada önemli olan şey, değerlerinizin farkında olmamız ve bu değerlerimizi iyi analiz etmemizdir. Kendimden örnek vermem gerekirse, benim için iş hayatı para değil, para önemli ama daha önemli değil.
Önceleri yüksek maaşlı bir şirkette çalışıyordum, ama beni seven, benimseyen bir arkadaş veya yöneticim yoktu. Paramı alıyordum ama mutlu değildim. Sonra benim için en önemli şeyin, ARKADAŞ ortamı, beni seven, bir üst seviyeye yükselten bir ortamın olmasını tercih ettim. Hem de daha az maaş almayı tercih ederek. Büyük maaş alma kapımı tamamıyla kapatarak yaptım bunu. Şimdi huzurluyum. İşin büyüklüğü veya küçüklüğü beni hiç etkilemiyor. Çünkü HUZURLUYUM. Çünkü değer verdiğim şeyleri biliyorum artık.