Mutlulukta Bir Şey Gizli
Mutlu insanlara hiç dikkat ettiniz mi?
Rahattırlar, neşelidirler, daha fazla iletişime açık, araştırmacı, yaratıcı ve hatta sağlıklıdırlar. Gerçekte günümüz dünyasında mutluluk o kadar çok yüceltildi ki, nereye sığdıracağımızı bilemiyoruz. Her şeyde bir mutluluk arar olduk. Eşimiz biraz ağlasa, patronumuz biraz incitse, hemen bizi mutlu edecek şeylere sarılı veriyoruz. Ama mutluluğun bugüne kadar hiç olumsuz bir tarafı olduğunu düşündünüz mü?
Ben düşündüm.
Hem de birçok kereler. Şimdi, “Bu yazar da kafayı sıyırmış mı ne?” diye düşünebilirsiniz. Yok yok içiniz rahat olsun lütfen. Tabii ki sonuna kadar destekliyorum mutluluğu sadece şimdi anlatacaklarım sizi biraz şaşırtabilir.
Mutlu bir zihin halimizle ilgili çoğu zaman “GÖZDEN KAÇIRILAN” bir uyarı niteliğindeki bazı bilimsel araştırmalar şunları ortaya çıkarmıştır:
- Mutluluğumuz uzun vadede başarımızı engelleyebilir. Evet yanlış okumadınız “ENGELLEYEBİLİR!”
- Mutlu olabilmenin peşinden koşmak, kimi zaman geri teperek mutsuzlukla sonuçlanabilir.
- Bazen insanlar kendilerini kötü hissetmek ister. (Kollarımıza jilet atmaktan bahsediyor olmalılar)
- Başka birisinin mutluluğu, performansımızı etkileyebilir. (Bu bizde çok var değil mi?)
Yapılan bazı ülkede mutluluğa bakış açısında farklar olduğu tespit edilmiştir. Mesela Japonya, Tokyo ve diğer doğu ülkelerindeki insanların mutluluğa bakışları tamamıyla, kısmet ve şansa bağlı görülürken, özellikle ABD’de dikkat çekici bir biçimde mutluluk, “Kontrol Edilebilen, Ulaşılabilen” bir zihin hali olarak görülmüştür.
Amerikan görüşü bizim yaşama dair genel tavrımızı yansıtmaktadır. Hayatımızı iyi planlayıp, çok çalışıp, arzu ettiğimiz sağlığı, bedeni, işi, parayı ve eğlenceyi elde edebiliriz. İşte bu bölgeden (ABD’den) gelen eğitimler, Mutluluk = Başarı anlayışımıza kazınmış görünüyor.
Acaba biz Türkler hangi bakış açısında daha çok yer alıyoruz. Mutlu olabilmek, kendiliğinden oluşan, yani olay ve koşullara bağlı mı gerçekleşiyor, yoksa bunu yaratmak bizim elimizde mi? Yorumlarınızı bekliyorum aşağıda.
Mutluluğun Dezavantajları
Bilimsel araştırmalar mutluluğun dezavantajı olduğu konusunda bazı çarpıcı sonuçlar ortaya koydular:
- Mutlu insanlar, Daha Az İNANDIRICIDIR. İnsanlardan istediğimizi elde etmek istiyorsak eğer, onları düşüncelerimizin değer taşıdığına, karşıt düşüncelerden daha iyi olduğuna inandırmamız gerekir. Bunun için de sizin bir otoriteniz veya o konuda uzman olmanız yeterlidir. Siz karar verin. Hangimiz gülerek veya espri şekilde anlatılan çok ciddi bir konuda bile dinlemek ister veya ciddiye alır? Ben almazdım. O yüzden çoğumu reklamlarda doktor olmasa bile bir doktor önlüğü giyip bir şeyler söylemesi bize diğer mutlu insanlardan daha inandırıcı geliyor.
- İkinci olarak insanlardan bir şey elde etmek istiyorsak, mesajı somut ve ayrıntılı bir şekilde iletebilmek olacaktır. Çok ilginç, AYRINTIYA daha çok dikkat eden kişiler, daha fazla mutlu olan kişilerden daha dikkatli olduğu ortaya çıkmıştır. Kendimizden de biliyoruz zaten, kaygıya girdiğimizde otomatikman dikkatimizde hemen artıyor. Oysa mutlu insanlarsa büyük resim lehine ayrıntıyı gözden daha fazla kaçırma eğilimi oldukları ortaya çıkmıştır. Daha farklı söylersem, olaylara daha yüzeysel bakıyorlar. Birilerini ikna etmeye çalışan mutsuz insanlar, mutlu insanlara göre iki kat daha etkili bir performans sunuyorlar.
- Mutlu insanlarda aşırı güvenli olabilirler. Mutlu insanlar, mutsuz insanlara göre daha az kuşkucu ve başkalarına daha fazla güven duyguları yatar. Bunun nedeni ise, zengin bir aile ortamından gelen bir çocuk, şefkat ve ilgiyi, fakir bir aile çocuğundan aldığı şefkat, çok daha fazla olmasıdır. Çünkü fakir ailelerin hayatta en çok düşündüğü şeyler, geçim derdi olduğundan, kafaları her gün kaygıyla geçtiğinden, çocuklarına ilgi ve şefkati yeterince veremiyorlar. Bundan dolaylıda iş hayatlarında fakir çocuklar, zengin şefkati daha fazla alan çocuklara nazaran- çok daha dikkatli ve kuşkucu bir eğilim gösterdiklerinden, her işi kendi yapma olasılığı daha fazla olmaktadır. Çünkü başkalarına güven duygusu olgunlaşmadığından, sadece kendine güvenmektedirler.
- Mutlu insanlar tembel bir düşünce yapıları vardır: Mutlu insanlar dış çevreden bilgi toplamada gelişigüzel, yüzeysel yollara bel bağlıyorsa mutsuz akranlarına kıyasla klişe kullanımına ve daha az ayrıntı hatırlamaya daha yatkındırlar. Bu araştırmayı destekleyecek bir örnek vermek gerekirse, mutlu deneklerle, mutsuz deneklere on beş adet farklı resimleri olan kartlar gösterilmiş ve en çok hatırlayan kısım ise mutsuz olan insanlardan ortaya çıkmıştır. Demek istediğim, mutlu insanlar, içinde bulundukları hoşnutluk halinde oldukları için etraflarında olup pek dikkat etmezler ve gözlerinin önünde cereyan eden şeylere körleşirler. Eğer bir bebek bakıcısı arıyorsanız, lütfen mutlu olanlardan en az bir tık aşağıda olan insanları seçmeye bakın derim. Çünkü kaygıları olacak ki, DİKKATLERİDE çocukta olsun. Ve sözüm bir de insan kaynaklarına olacak: ayrıntılara dikkat etmek isteyen birilerini arıyorsanız, mutluluktan en az bir veya 2 çentik aşağıda olanları seçmeniz daha sağlıklı bir karar olacaktır.
Ortalama mutlu insanlar nezakete, şükran duymaya, toplumun iyi bir üyesi olmaya öncelik vermeye daha yatkındırlar. Fakat koşullar sertleştiğinde, negatif duygular harekete geçince bu yararlar ortadan kalkar. MUTLU İNSANLAR DERİNLERE İŞLENMİŞ ÖN YARGILARDAN KURTULMAKTA ZORLANIRLAR. Bazen yanlış koşullarda yaşanan anda detaylara odaklanmamak yıkıcı olabilir. Muhasebede bir sıfır fazla atmak veya bebek bakıcısının uyuya kalması bebeğe ciddi zararlar yol açmasına neden olabilir.
Hepsi birlikte bu araştırmalar bize mutluluğu tekrar gözden geçirmemiz konusunda bizi uyarıyor. Mutluluk yararlı olabilmekle beraber araştırmacılar daha önce görmezden gelinen dezavantajlarını keşfetmeye (biz bir şeyler fark edelim diye) başlamışlar bile…
Mutluluk Bakışıyla Koşmak Kimi Zaman Ters Tepebilir
Açık söylemem gerekirse, onca kitaplar okudum, onca seminerlere katıldım, binlerce Youtube izledim ve bana sürekli bir mutluluk getirecek şeyi yüzlerce gün aradım durdum. Evet yanlış okumadınız. SÜREKLİ… “Çalışmak İçin Deli Gibi Çalışmak” adlı makalemde, insanlığın sürekli daha fazla rahatlık elde edebilmesi için çok çalışması gerektiği, planlamalar yapması, koşturması ve sonu gelmeyen bir yolculuğa çıkıp bir gün emekli olmak için deliler gibi çalıştığımız bu hayatı kendimin istemediğini fark ettim.
Bir baltaya sap olamayan ben, nereye gidiyordum beklentisiyle, her seferinde mutsuz olduğumu da keşfettim. Modern dünya mutluluğa gereğinden fazla değer biçiyor. Ve bu beklentiyle bizleri daha yetmezliğe sürüklüyor. Yetmiyor, daha fazla kitap almamızı, yetmiyor, daha fazla seminerlere katılmamızı, yetmiyor, daha fazla uzman kişileri dinlememize neden oluyor.
Bu söylediklerimin çoğu benim için doğru.
Ama derler ya, “Bana yağmuru anlatma, yağ” diye. Sevgili dostlar, demek istediğim hayatın içine dalın, yaşayın ve bol bol tecrübe edinin. Bu, ne kadar çok kitap okursanız okuyun bilincimiz bununla gelişmiyor maalesef. BOL BOL deneyimleyerek bilinçleniyoruz. Hayatımda olan her şey ama her şeye kucak açıyorum. Ve daha huzurluyum, bakın mutlu demiyorum. Daha Huzurluyum.
Bazen İnsanlar kendilerini İyi hissetmek istemez
İzin verirseniz, bir şey sormak istiyorum.
Hiç gülen bir dilenciyle karşılaştınız mı? Evet ben de karşılaşmadım. Hatta size gerçek yaşamımdan bir şeyler paylaşayım. İş yerine 55 yaşında kır saçlı, kalbi yufka yürekli bir insan geldi. O kadar tatlı ve ses tonu yumuşaktı ki, ne kadar temiz bir insan olduğu her halinden anlaşılıyordu. Gel zaman git zaman derken, kendisiyle konuştukça parasal anlamda tam bir dibi boylamış ve hatta yedi aydır kira parasını bile ödeyemediğini söylemişti. Bu insan o kadar çok acınacak haldeydi ki, inanın ben de ona parasal anlamda yardım etme isteği uyandırdı. Çünkü ağlıyor, başı önde aşağıya doğru bakıyor ve eşiyle her gün kavga ediyordu.
Bunları gördükçe şunu düşündüm.
Bu kişi yaşadıkları şeyleri yüzeysel ve ağlamalı olmasaydı ben de başkası da çok şefkat göstereceğimizi düşünmüyorum. Ama bazen acınacak hale kendimiz, yardım almak için bu uygulamaya ihtiyaç duyabiliyoruz. Bundan dolayı da mutluluk burada pek işe yaramayacağını bilim de dile getirmektedir. Bilim şunu diyor:
- Yanlış yapan biriyle yüzleşmede öfke, mutluluğa ağır basar,
- Beliren tehlikeye karşı önlem alırken kaygı mutluluğa ağır basar,
- Kayıp ya da kişisel zorluklarla uğraşırken, yardım almada üzüntü, mutluluğa ağır basar.
Peki soruyorum şimdi!
Öfke, üzüntü ve kaygı kötü bir şey midir?
Son olarak ise başka birinin mutluluğu bizim performansımızı etkiliyor.
Yapılan bir araştırmada, mutlu bir liderle onu izleyenlerin yaratıcı görevde liderin mutsuz olmasına kıyasla yüzde 200 kaydedildiğini, lider mutsuzluk ifade ettiğindeyse izleyenlerin analitik görevde yüzde 400 daha başarılı oldukları bulunmuştur.
Açık söylemem gerekirse, Pozitifliğin tek hâkim olması gerektiği varsayımına dayalı bir kültür çok yaratmayalım. Hakiki olmanın güvenli olduğunu ve duruma bağlı olarak kimi zaman mutluluktan başka bir şey hissetmenin daha iyi olduğunu herkesin bildiği bir kültür yaratalım.
Tüm duygularımızı ortaya dökecek bir kültürü olmalı bu kültür.
“Mutluluk bu kadar iyiyse neden ondan daha iyi sonuç alamıyoruz? diyenleriniz varsa beni izlemeye devam edin lütfen. Tekrar görüşmek umuduyla.