NE TEZATTIR Kİ SEVDİĞİMİZ BİR ŞEY YAPMAK BİZİ MUTLU EDER DE ONLARI YAPMAMIZ İÇİN BİZE VERİLEN PARA KARŞILIĞINDA MUTLU OLMAYIZ?
Güzel bir gün, kayınvalideniz sizi evine yemeğe davet ediyor. Yemekte, kızıl kahve oluncaya kadar kızartılmış mis gibi kokan bir tavuk, yanında harika bir komposto ve kızarmış taptaze bir börekle kayınvalideniz size tüm sevgi ve saygısını sunuyor. Tatlı olarak da sizin en sevdiğiniz ballı turta ikram ediyor.
Sohbet derken, yemek derken vaktin geç olduğunu fark ediyorsunuz. Kemerinizi gevşetip, biraz da biranızdan yudumluyorsunuz. Masanızın karşısındaki kayınvalidenize tüm bu hünerlerini göstermesine KARŞILIK cebinizden bir miktar para çıkarıp, sevgi dolu gözlerle bakan kayınvalidenize veriyorsunuz. Ve “Anneciğim, tüm bu lezzetli yemekleriniz için size ne kadar teşekkür etsem az. Lütfen söyleyin size borcum ne kadar?” diyorsunuz samimiyetinizle. Bir avuç TL’yi elinizde sallıyorsunuz. “300 TL yeter mi? Yok yok, size 400 TL vermem gerekiyor!
Şimdi okumayı biraz durduralım ve yukarıdaki hikâyenin aynısı sizin başınıza geldiğinizi düşünelim; acaba siz veya kayınvalideniz o an için ne hissederdi ve düşünürdü? Veya nasıl bir tepkiyle karşılaşırdınız? Görünüşe bakılırsa gelecek bir sonraki yemek davetiniz televizyonunuzun karşısında buz gibi bir akşam yemeği olacaktır.
Burada TAM OLARAK OLUP BİTEN nedir? Doğrudan para teklif edip neden yemeğin keyfini kaçırır? Bunun cevabı varsayılan ayarlarımız, yani sosyal genlerimizin, para piyasasıyla aynı işlememesinde yatıyor olması. Bu iki dünya oldukça farklı işler açıkçası. Sosyal kurallarımız, insanların birbirlerine yönelttiği SAMİMİ ve İÇTENLİĞİ kapsar. Komşunuz taşındığında, sizde hiç karşılık beklemeden onun eşyalarını taşımaya YARDIM edersiniz. Veya hiç tanımadığınız bir insanın arabası bozulduğunda, yolda mağdur kalmasın diye onu en yakın tamirciye götürebiliriz. Bu yardımsever yaklaşım her iki tarafı da mutlu eder, çünkü hiçbir KARŞILIK BEKLEMEZSİNİZ bunun için. Bu bizim varsayılan doğal ayarlarımızdır aslında.
Para piyasası tarafından yönetilen ikinci dünya oldukça farklıdır. Onun cephesinde sevgi dolu bakışlar bulamazsınız. Değiş tokuşlar katı kuralları içerir: maaşlar, primler, kiralar yani içinde para olan her şey diyebiliriz. Para piyasasına girdiğimizde artık belli bir bedel karşılığında şeyler elde ederiz; var oluş biçimi böyledir.
Bu iki piyasayı ayrı tuttuğumuzda hayatımız da düzgün işleyecektir. Sosyal ve para piyasasının çatıştığı şu güzel örneğimize bir bakalım. Genç erkek, kızı yemeğe ve sinemaya götürüp hesapları öder. Birkaç gün sonra yine çıkarlar, genç bir kez daha hesapları öder. Yetmez, üçüncü defa çıkarlar ve yine yemeği ve eğlenceyi genç erkek çeker. Bu aşamada, genç erkek kızın evin kapısında ateşli bir öpücük ELDE ETMEYİ umar. Artık cüzdanındaki kabarıklık iyice azalmıştır.
Açıkçası genç erkek, sosyal kurallarla (flört etmek) para piyasalarını (para karşılığında seks) uzlaştırma konusunda sorun yaşamaktadır. Artık son sayfaya gelmiş ilişkilerinde genç erkek güzel kıza, güzel bir biçimde aşkın kendisine ne kadar mal olduğunu anlatır. Genç erkek haddini bilmeden sınırı aşmıştır artık: Saygısızlık! Kız onun bir su samuru olduğunu söyleyip öfkeyle kapıyı yüzüne çarpar. Genç erkek, sosyal kurallarla, piyasa kurallarını birbirine karıştırmamayı öğrenecektir sonunda.
İnsanların para karşılığında bir şey yapmadan ziyade bir AMAÇ için daha çok çalışacaklarını gösteren pek çok bilimsel çalışmalar vardır ve bunlardan birkaçını sizinle paylaşmama izin verin lütfen.
Bir vakıf şirketi bazı avukatlara muhtaç durumdaki bazı insanlara saati yaklaşık 100 TL’ye daha ucuz bir hizmet verip vermeyeceklerini sordular. Avukatlar hayır dediler. Daha sonra şirket başka bir şekilde teklifte bulundu: ihtiyacı olan mağdur insanların davalarına YARDIM edip etmeyeceklerini sordu. Neredeyse avukatların hepsi, EVET dedi.
Burada olup biten neydi peki? Sıfır bir para, nasıl olur da 100 TL’den daha üstün geldi? Paradan bahsedildiğinde, avukatlar para piyasasını kullandılar ve piyasadaki aldığı ücretle kendi durumunu karşılaştırdılar bir an için. Çünkü piyasa kuralları BİR KERE DÜŞÜNCEMİZE AYAK BASTIĞINDA sosyal ahlakımızı bir anda yok ediveriyor. Yardım amaçlı sosyal ahlakı kullanan avukatlar ise gönüllü olarak zaman ayırmaya razı olmuşlardır.
Size çok daha çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum. Lise dönemindeyken bir arkadaşımız, başka bir arkadaşımızın kaybolan ceketini bulup sınıfa getirmişti. Öğretmenimiz bu yardım sever davranışını pekiştirmesi için (bu davranışlar sanki sonradan öğrenilmiş gibi) ona bu davranışın karşılığında sözlü notuna 100 vermişti. Arkadaşımız buna çok sevinmişti ve gel zaman git zaman Barış arkadaşımız artık bahçede sanki bir bekçi gibi dolaşmaya başladığı zamanlarını iyi hatırlıyorum ve lakabı; Bekçi Barış olmuştu.
Yine güzel bir güneşli günde elinde gözlükle Bekçi Barış sınıfa hızlı bir dalış yaparak: “Öğretmenim bakın bir gözlük buldum” demişti. Öğretmenimiz ise, o anki ruh haline göre, “Barışçım, onu ver ben idareye teslim ederim. Sen şimdi yerine otur lütfen” demişti. Bu olaydan sonra Bekçi Barış, sınıftan çıkmaz olmuş ve sadece kendi halinde birine dönüşmüştü. “Artık kendisi bir daha yardım etmeyeceğini” söylemişti. Bakın sevgili okurlarım. Varsayılan insani ayarlarımızı (birilerine yardım etme güdüsü) tam anlamıyla bozan ister para olsun ister bir not; kendi doğal ayarlarımızı bile bozması çok zor olmamıştır.
Başka bir bilimsel çalışmada ise bir aşçıya verilen parayla ilgili. Lüks bir otelde çalışan aşçıya, normalde verilen maaşın yaklaşık beş katı maaş sunulmuş. Ama olayların sonrasında neler olacağı kendisine söylenmemiş. Aşçının her yaptığı enfes yemeklerini, bir başkası gelip gözünün önünde çöpe atıyormuş. Aşçı bu bir şaka deyip yemek yapmaya devam etmiş. Ama bu iş ta ki en fazla beş gün sürmüş ve kendisi öfkeyle “Artık bu işi yapmayacağını.” dile getirmiş. Araştırmacı neden bunu yaptığını söylemiş? Aşçı da “Yaptığım yemeklerin insanlara hem fayda hem de yemek yerlerken yüzündeki gülümsemeleri bana paradan çok daha tatmin duygusu verdiğini.” söylemiştir.
Bugüne kadar yaşadığım tecrübelerime dayanarak söylemeliyim ki, insan ilişkilerini geliştirmek, iyileştirmek istiyorsak gerek aile içinde olsun gerekse şirketlerde, sosyal bağlılığı, paraya bağlamaktan çok daha kuvvetli bir etkiye sahip olacağıdır. Para karşılığı yaptırılacak şeyler sizi belli bir yere kadar götürecektir. Sosyal bağlar UZUN vadede bizleri ileri götürecek en etkili KUVVETLERDİR.
Sen ilişkilerinle ilgilen. Para kendisiyle ilgilenecektir. – Robin Sharma
Öğretmenlerimizin, çocuklarımızın ve ailelerimizin DİKKATİNİ test sonuçlarına, maaşlara ve (Survivor gibi yarışmalarda) rekabete odaklamak yerine, EĞİTİMLE hepimize bir AMAÇ, MİSYON ve GURUR hissi işlemesi çok çok daha iyi olacağını umuyorum. Bunu yapmak için kesinlikle para piyasalarının yolundan gidemeyiz. Bir şarkısında Beatles “Aşkımı Satın Alamazsın” diye ilan etmişti; onu satın alamayız, eğer çabalarsak sadece onu takip edebiliriz. Bu sözleri halen kalbimdedir.
O halde eğitim sistemini nasıl geliştirebiliriz? Daha önceden de yazdığım gibi, öğrenim üzerinde çok sıkı çalışılmalı, öğrencilerimizin okulda geçirdiği saatlerle aldıkları eğitimin kalitesini birbirine karıştırmaya son vermeliyiz. Asıl amacımız Bakanlığın, öğretmenlerin uyması gereken belli müfredatı belli zamanda bitirmeye uğraşmak yerine, her türden öğrenciyi belli bir sınıfta karma yaparak kendi ritimlerinde öğrenmelerini ama TAM öğrenmelerini hedef almaları konusunda birlik olmak zorundayız. “Devlet bu!” diye kolay yolu seçmek, bizleri diğer gelecek nesillerimizin potansiyelini ortaya çıkarma konusunda engelleme bahanesine sığınmak, bir çözüm değildir.
Görünüşte PARA, insanları motive etmenin çoğunlukla EN PAHALI yolu olmuştur. Sosyal bağlarımız sadece daha ucuz olmakla kalmaz, aynı zamanda çok daha etkilidir. Çünkü biz mantıksal varlıklardan çok daha öte; DUYGUSAL varlıklarız.
Öyleyse para neye yarar? Para ticareti kolaylaştıran bir alışveriş aracıdır; pazara giderken sırtınıza bir tavuk atmak veya bir ayakkabı alarak, bunların yerine alacağımız şeyin EŞDEĞER olduğunu düşünmekten en azında bizi kurtarır. Ama görüyoruz ki para, insan ayarlarının en iyi tarafını öldürebiliyor. Ne var ki bu edindiğim tecrübe ve bilgiler, para piyasasına daha az, sosyal bağlılıklara daha çok olan bir hayatın daha TATMİN dolu, YARATICI ve EĞLENCELİ olacağına inandırdı.
Çözümün, toplumu yeniden düzenlemek değil, toplumda sosyal bağlılıkların düşündüğümüzden çok daha önemli bir rol oynayabildiğini akıldan çıkarmamak olduğuna inanıyorum.
Tüm sevgili okurlarımı canı gönülden kucaklıyorum. Yeniden görüşmek umuduyla.