Farkındalık

Stres Deyip Geçme!

Stres deyip geçme

Stres sadece duygusal bir durumun ötesinde, ölçülebilir ve oldukça da tehlikeldir.

 

Stresin vücutta yarattığı durumu biraz açamak istiyorum. Stresli olduğumuzda vücudumuz bazı hormonlar salgılar. Bu hormono KORTİZOL hormonu denir ve hayati bir tehlike durumunda bize muazzam bir katkısı vardır. Ama bir şartla: Sık olmamak kaydıyla. Bir tehlikeyle karşılaştığımızda; vahşi bir hayvanın saldırması olacağı gibi bir trafik kazasıyla mağruz kaldığımızda vücudumuz bağışıklık sisteminden, üreme organımıza kadar tümsistemleri kapatır ve kana kortizol pompalar. Öncelikli olarak yaşamımızı tehdit edecek şeyden kaçmamızdır. Bu hormonun vücudumuzda salınmasıyla kan şekerimiz bir anda tavan yapar, çünkü ortamdan kaçamak veya savaşmak için gerekli ENERJİYİ bize verir.

 

Stresin tek bir görevi vardır: Bizi hayatta tutmasıdır.

 

Bu öyle bir enerjidir ki, siz istesenizde kendiliğinden ortaya çıkmaz. Gerçek hayatta, sizin hayatınızı bir şeyin tehdit emesi gerekir. Çoğumuz Kurtuluş Savaşı’ndaki Seyit Onbaşı’nın sırtında tam 300 kiloluk bir top mermisini taşımasını duymuşuzdur. Savaştan sonra namı yayılan Seyit Onbaşıdan tekrar bu top mermisini kaldırması istenirse de başarılı olamaz. İşte stresin gücünü bu hikayeden de anlayabiliriz sevgili dostlarım. Seyit onbaşı bunu kaldıramasa da şöyle der: “ Yine savaş çıksın yine kaldırırım” yeterki tehdit gerçek olsun.

 

Madem bu kadar iyi işleyen bir mekanızmamız var, neden bizi hasta ve en kötüsü kanser yapabiliyor. Evet doğru duydunuz: kanser. AÇIK söylemem gerekirse vücudumuz bu kortizon hormonunu kısa süreli olarak ayarlamıştır ve sürekli içimizde bu hormonun olması bizi en tehlikeli hastalıklara da maruz bırakması bir gerçektir. Yani vücudumuz KISA SÜRELİ strese dayalı yapılmış ve günümüz modern çağımızda maalesef bunu uzun süre yaşamamız bir ironidir.

 

Aşırı rekabetçi bir toplumda, sürekli zaman ve para yarışında olmamız, bizi hastalıklara daha hızlı davet ediyor. En basiti, trafikte dahi strese girmemiz bir an meselesi. Ve artık bu stres kronik olmaya çoktan başladı bile. Stresin ortaya çıkmasıyla, bağışıklık sistemimizin etkin bir şekilde çalışmaması, yüksek tansiyon, sindirim sistemimizin çalışmaması, obezite, kalp krizi, uyku, hafıza ve konsantrasyon kaybına yol açmaktadır. Bağışıklık sistemi işin içinde olması, kronik stresinde bizi nezleden kansere kadar tüm hastalıklara karşı savunmasız bırakmaktadır. Bir araştırma yapılıyor ve tam 40 yıl boyunca stresli çalışma ortamında çalışanlarla, stresi az olan çalışma ortamındaki kişilerin kalp krizi geçirme oranı tam 23 kat olduğu ortaya çıktığını biliyor musunuz? Tam 23 kat. Hiç yaşamayalım değil mi sevgili dostlar?

Vücudumuz, öyle akıllı yaratılmış ki, kanseri YÖK edebiliyor, kırılan kemiğimizi onarabiliyor ve hatta yaşlanma sürecini yavaşlatma gücü vardır. Ama biz kendimize sürekli stres içinde yaşatmaya izin verdiğimiz sürece bu sistemi kendimiz çökertebiliyoruz.

 

Şunu söylemek isterim ki, sağlıklı yaşam için öncelikle tüm zorluklara dört elle sarılın, düşünce yapınızı devamlı dolu bardağa bakmaya yönlendirin, karşınıza çıkan hiçbir zorluktan yılmayın. Devamlı Yen’i bir şeyler öğrenmek için değişimlere açık olabilirsek, direnmemiz de yavaş yavaş ortadan kalakacağına eminim.

 

Size gerçek bir şey söyleyeyim: herbirimizin içinde kanser tohumu vardır. Kanser tohumunun atılması ile kanser hastalığının ortaya çıkma süresi 10 ile 40 sene arasında çıktığını biliyor musunuz? Kanser hastalığının bu kadar sinsi bir hastalık olmasıda bundan dolayı tehlikelidir. Biz daha anlamadan tohumları kendimiz bir bir atıp sonra bunları canımızla toplamak maalesef çok acı verici. Stresin neden bu tohumun ekmesine yardımcı oluyor derseniz eğer, kortizon hormonunun bağışıklık sistemimizi sekteye uğratması diyebiliriz. Kanser hastalarının çoğu kendisine kanser teşhisi konmadan önceki aylarda ya da yıllarda büyük bir stres yaşadıkları doğrudur. Başka bir değişle, stres kanser olma hızını oldukça artırmaktadır.

 

Peki stresli olduğumuzda bunun belirtilerini nasıl anlarız biraz bundan bahsedelim.

 

Stres, Kilo Aldırır. Evet hem de bel bölgesinden. Karın ve belden alınan kiloların kalp krizine girme konusunda oldukça yüksek bir risk taşır.

 

Stres, Konsantremizi Olumsuz Yönde Etkiler. Bu durum depresyonlu hastalarda da oldukça görmekteyim. Aşırı kaygı unutkanlığa ve düşüncelerini toplamayı bile güçlendirmektedir.

 

Stres, Kalp Krizi Geçirtir. Pazartesi günlerinin en çok kalp krizi günleri olduğunu hiç biliyor musunuz? Stres hormonları hem kalbin daha hızlı atmasını, hem de damarların kasılmasına neden olur ve bu da tansiyonun yükselmesi anlamına gelir. Dozunda stres normaldir ama kronikleşmesi en tehlikeli olanıdır.

 

Stres, Bağışıklık Sistemini Çökertir. Uzun süreli stres vücudun kortizola karşı direnç geliştirmesine neden olur. Dikkat ettiniz mi hiç, stresli kişiler hem daha fazla hasta olur, hem de daha yavaş iyileşirler.

 

Stres, Kanser Yapar. Daha önceden de bahsetmiştim. Stres kansere dolaylı olarak olsa da, gelişimini hızlandıran en büyük faktörler arasında yer alır.

 

Stres, Yaşlandırır da. Stres, hücrelerin nasıl yaşlanacağını belirleyen telomerlerin, yani koruyucu genetik yapıların boyunun kısalmasına neden olmaktadır. Yüzü daha kırış ve çökmüş kişiler yaşlarını söyleyince “bu yaşta kendini ne kadar da yıpratmış” deriz değil mi? Huzurlu bir yaşam, stresi daha az ve strese karşı savunma duvarı örecek sağlam besinlerle kendi sağlımıza pozitif katkıda bulunacak önemli besinlerden bahsetmemek olmazdı.

Strese Karşı Savunma Duvarları Örün

Kimyasal olarak üretilen multi-vitaminlerin genelde vücudun eksik olan minerallerini tamamlanacağı düşünülür. Ama gerçekte maalesef böyle değildir. Çünkü vücudun istediği miktarla, kimyasal yolla alınan vitaminlerin vücuda sağladığı miktarları oldukça yetersiz kalmaktadır.

Onlarca vitamin var ama hiçbiri işe yarar dozda değil. Oysa vitamin ihtiyacımızı doğru dozda vermemiz çok önemlidir. Açık söylemem gerekirse, multi-vitaminler hiçbir tedavi edici etkisi olmayıp tamamıyla ticari bir yaklaşımdır.

 

Kimyasal tıp beslenmemizle veya vitamin eksikliğimizle ilgilenmiyor. Biz oldukça vitaminli ilaçlar diye lanse edelimde, yeter ki satılsınlar gözüyle bakıyorlar. Hasta zaten vitamin eksikliğinden hasta olup, diyetinde yeterince et, yağ, sebze ve meyvenin bile yaklaşmayan bir hastayı, yetersiz miktardaki multi-vitamin ilaçlarıyla tedavi edeceğiz iddiası, külliyen yalandır. Emin olabilirsiniz!

 

C vitamini birçok yaşamsal fonksiyonda yer alan son derece değerli bir antioksidandır. Maalesef bu vitamini vücudumuz depolamadığı için her gün yeterince portakal ve (ben her çay içişimde) çayınıza biraz limon koyarak içerseniz, bu ihtiyacınız az da olsa karşılayacaktır. En azından hastalıklara karşı hiç tüketmeyenlere kıyasla daha geç hastalanabilir ama daha hızlı iyileşebiliriz.

 

Şunu da demeliyim ki; bir oturuşta tüm meyveleri yemeye kalkışırsanız, kan şekeriniz bir anda altüst olmakla kalmayıp, vücudun alacağı miktarı da aşacağı için fazla vitaminler sindirim yoluyla atılacaktır.  Uzun lafın kısası, vücudun üretemediği bu değerli vitamin kaynaklı gıdaları DÜZENLİ olarak HER GÜN TÜKETMEMİZ gerektiğidir.

 

Yaşamsal fonksiyona sahip olan bu c vitamini, stresli durumlarda karşılaştığımızda vücudumuzda ortaya çıkan kortizol hormon seviyesini (buna ölümcül hormonda deniyor) düşürdüğü açık bir şekilde biliniyor. Eğer diyetiniz yeterince c vitamini içermiyorsa, stres kontrolü açısından ruhsal ve fizyolojik semptomlar göstermeniz kaçınılmaz olacaktır. Olaylara karşı daha zayıf olacağımız açıktır.

 

“Peki C vitaminine bizim ihtiyacımız ne kadar olmalı?” sorusuna vereceğim cevap, sağlık uzmanları bu oranın 60 mg. olarak söylüyor. Ama araştırmalar gösteriyor ki, modern çağın hızı bizi kronik strese iteceği için bu oranın 1000 mg. (Bir orta boy portakalda yaklaşık 70 mg olduğunu düşünürsek) olduğudur. Eğer kronik bir stresiniz varsa bu oranın 3000 mg. çıkarılması tavsiye edilir.

Dikkat etmişsinizdir, daha strese mağrur olan insanlar hemen hastalanırlar, nezle, grip gibi hastalıklara daha hızlı yakalanırlar ve zorda iyileşirler.  Sadece C vitaminiyle kalamayacağız tabii ki, C vitaminin yanında son derece değerli bir gıda da omega-3’tür.

 

Sağlık kitaplarında da sadece stresle sınırlı kalmayan omega yağ asitleri üstüne yazılmış birçok kitap, yapılmış birçok çalışma vardır. Diyetinize omega-3 zengini SOMON BALIĞI ya da yerli muadili SARDALYE ekleyerek sağlıklı bir yaşam ve stres azaltıcı açısından doğru bir adım atmış olursunuz. Bazı uzmanlar balık tüketimini 1000 mg. olarak tüketilmesinde fayda olduğunu söylüyorlar. Buna siz karar verin…

Stresi Azaltan Faktörler

     Gelelim stresten korunmak ve engellemek için ne yapmamız gerektiğine
1) Protein ve Sağlıklı Yağlar Tüketmek: 

Eskiden ve bazen işten yorgun geldiğim zamanlar bol karbonhidratlı besinler tüketirdim enerjimi arttırsın diye. Ama enerjim bir anda sönüveriyor ve vücudum tekrar işlenmiş tatlı türü abur-cubarlar tüketmeme neden oluyordu. Yani yangına körükle gidiyor desem daha doğru olacak. Bunun yerine bol zeytin, sebze ve özellikle akşamları meyve tüketmeye başladım. Yaklaşık iki hafta (bazen yapamasam da) bu alışkanlıkta şunu fark ettim. Daha hafif ve enerjik hissediyordum. O yüzden yumurta, evde yapılan yoğur, tavuk ve sığır eti yemenizi öneririm.

2) Aman Kahve deyip geçmeyin: 

Kahvenin içindeki kafeinin vücuttaki kortizol salınımını uyardığını hepimiz biliyoruz en azından bildiğimizi umuyorum. Bu da daha fazla stres anlamına gelmektedir. “Ben kahvesiz yapamam” diyenler içinse şekersiz bir Türk kahvesi için derim. Ama hazır kahvelerden n’olur uzak durun. Günde 2 Türk kahvesi kalbe iyi geldiği söylenmektedir.

3) Uyku şart hem de 8 saat: 

Stres kontrolünde en değerli savunma duvarı oluşturan faktörler arasında iyi bir uyku gelir. Yapılan bir araştırma da 6 saat uyuyan kişiler, 8 saat uyuyan kişilere kıyasla daha strese maruz oldukları kanıtlanmıştır. Eğer bir nedenden ötürü uykunuzu alamadıysanız ertesi günü mutlaka en azından şekerlemelerle telafi edin derim.

4) Türk çayımız olmazsa olmaz:

Siyah çayın strese iyi geldiği artık biliyoruz. Şunu söylemek istiyorum limonlu güzel bir çay ama tek şartla: Şekersiz bir çay…

5) Egzersiz ama her gün 1 saat kendi temponuzla yürüyün:

En iyi stres kontrolüdür yürümek veya hareket etmek. Ben bazen asansöre binmem. Merdivenden çıkarım. Bu alışkanlığımı da hemen değiştiremediğimde belirtmek isterim. Belki siz benden daha hızlı olursunuz… Tüm hücrelerinize bol oksijen gitmelidir.

6) B12 değeri önemli: 

Depresyon belirtilerin arkasında ilk araştırmalar arasında yer alır. B12 eksikliğinin fizyolojik belirtileri, el ve ayaklarınızda karıncalanma, halsizlik, yorgunluk, kansızlık ve unutkanlık gibi durumlarda kendini gösterir.

7) Probiyotik zengin gıdalar tüketin:

Tekrar hatırlatma gereği duyuyorum. Turşu, sirke, soğan gibi faydalı mikropları besler, şekerli gıdalar, genetiğine müdahale edilmiş modern buğday, işlenmiş yiyecekler ise onları yok eder. Hatırlayın: vücudumuzda üretilen serotoninin % 95’i bağırsaklarda probiyotikler tarafından üretiliyor. Probiyotiğe en önemli besin zengini, kefir (ama evde yapılandan, marketlerden meyveli olanlardan değil), turşu ve yoğurttur.

 Alışverişe çıktığınızda öncelikler listenizde bunlar da olursa tadından yenmez artık:
  • Ispanak: Bol miktarda folik asit içeren koyu yeşil yapraklı sebzemiz, dopamin ve seretonin gibi kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan HORMONLARIN yapımında biçilmiş bir kaftandır.
  • Portakal: Sözünü bile etmeyeceğim ama yine de birkaç şey söylemem gerekirse, C vitamini kandaki kortizol değerini düşürmek konusunda çok becereklidir. Özellikle yoğun stres altında hissettiğiniz ve/veya hissedeceğiniz zamanlarda muhakkak yanınızda 2-3 portakal bulundurun derim.
  • Kivi: En sevdiğim meyveler arasında olup, en zengin C vitamin kaynağıdır. Artık ülkemizde yerli olarak Doğu Karadeniz’de yetiştirilmektedir.
  • Muz: Her sabah en bir tane yerim. Depresyona yatkın olan kişilerin vazgeçilmez meyvesi diyorum. Şeker oranı yüksek olan bir meyve olduğu için az miktarda tüketilmesini tavsiye ederim.
  • Ay Çekirdeği: Magnezyum zengini kabak çekirdeği, susam ve kabuklu yemişleri alışveriş listemizde olmazlar arasındadır. Yapılan bir araştırmada, magnezyum eksikliği olan kişilerde, anksiyete, panik atak ve ayrıca depresyonunda bulunduğu ortaya çıkmıştır.

Bunları artık biliyoruz, peki uygulayabilecek miyiz? “Alışkanlıkların Gücü” adlı makalemde bu sağlıklı alışkanlıkları nasıl yerine getiririz onu da okumanızı şiddetle öneririm. Tekrar görüşmek ve sağlıklı besinler tüketmeniz umuduyla…