Hasta mı olmak istiyorsunuz? O Zaman Aşağıdakilerin Hepsini Tüketin.
Vücudumuzu arındırma sürecinde her bir uygulama fiziksel sağlığımız için yaptığımızı düşündüğümüz arınma da aynı zamanda duygusal ve ruhsal kısmını da kapsıyor.
Mesela, şeker tüketiminden kaçınırken aynı zamanda bilinç dışı tatlılardan da kaçınıyoruzdur. Canımız şeker çektiğinde yememek için direniyoruz fakat yine de teslim oluyoruz ve bu yüzden kendimizi suçlu hissediyoruz. Kesinlikle kaçınmak istediğimiz bu duyguyla baş başa kalıyoruz.
Bu çok rahatsız edici olabilir, daha önceki yazımda da söylediğim gibi farkındalık iyidir. Amaç bilincimizi geliştirmektir. Hislerimizle, her ne kadar tatsız olsalar da, yüzleşmek esas benliğimizin kaynağıdır.
Önceleri sadece tadı iyi diye o kadar çok sağlıksız yiyecekler tüketiyordum ki. Bir ara diyet yapmaya başladığımda, şekeri azaltma konusunda meyve suyu içiyorum diye, hazır meyve suları alıyordum. Bilincim daha gelişmediğinden bu meyve sularında neredeyse 100 küp şeker olduğu söyleniyor. Ve bunu fark ettiğimde hemen bu şekerli gazlı içecekleri bıraktım. Doğruyu söylemem gerekirse halen bazen canım istediğinde içiyorum ama oldukça az.
Elinizden ne kadar geliyorsa önceki yazımdaki uygulamaları 21 gün boyunca devam ettire bilmenizdir. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın, mükemmel olmaya çalışmayın. İlk denemenizde bir veya iki gün başarabilirsiniz. Sorun değil. Sadece bir deneyin. Sadece BİR gün. Çok fazla gün değil. Kim bilir? Belki onuncu günde yediklerinizin farkına varabilirsiniz.
Önümüzdeki birkaç gün, yirmi bir güne kadar, lütfen aşağıdakilerden uzak durun:
- Şeker
- Alkol
- Kafein
- Glüten
- Hayvansal besinler
Neden? Hadi haririni bir masaya yatıralım.
Şeker
Bu maddeyi tükettiğinizde kanınızda glikoza dönüşür. Vücudunuz glikoz seviyesinin arttığını fark ettiğinde, başka bir değişle vücudunuzun gereken şeker miktarından fazla aldığınızda, pankreasta insülin üretir.
İnsülin, buna karşılık kanınızda dolaşan ve yakılmayan şekeri depolamak için salgılanır. Ne kadar şeker alırsanız, vücudunuz o kadar çok insülin üretir ve salgılar. İnsülin, şekeri karaciğer ve kaslarımızda glikojen biçiminde saklar ve bu sınırlı alan dolduğunda, insülin Şekeri yağa çevirir.
Şekeri sevenlere kötü bir haberim var ki, insulinin vücudumuza zararlı etkileri vardır ve hücrelerimiz bunu bilir. İnsülin önüne gelen bütün hücreleri tahrip eder. Bu tahribat yalnızca yaşlanma olarak bilinen öldürücü hücre yıkımının başlangıcı değildir. Aynı zaman da kansere yakalanmayı da kolaylaştırır.
Siz de bilirsiniz ki şeker, bağımlılık yapıcıdır. Eğer çok fazla şeker tüketiyorsak, diğer besinleri tükettikten sonra kendinizi uyuşuk ve ağır hissedebilirsiniz ve daha da yoğun şeker alma ihtiyacı duyarsınız.
Bunlara bağlı olarak fazla şeker tüketimi, vitaminlerin yapısını da tahrip eder. Bakır ve krom eksikliklerine neden olur. Kalsiyım ve magnezyum emilimine zarar verir. Şeker hem çocuklarda hem de yetişkinlerde obeziteye yol açar. Bazı insanlarda trigliseritleri (yağın kanda taşınan biçimi) yükselterek kalp krizi riskini arttırır.
Hem yetişkinlerde hem de çocuklarda şeker, dalgınlık, unutkanlık, konsantre olma güçlüğü ve beynin öğrenme yeteneğini sekteye uğratması gibi nedenlere yol açar. Daha bitmedi. Buna ek olarak, eklemlerde iltihaplanma, alerjiler, astım, sedef, egzama, kas ağrısı ve kansere de neden olmaktadır. Gözünüz korktu mu? Bence korkabilirsiniz. İşte farkındalığımızı geliştirmediğimizde neden yeme alışkanlıklarımızın olduğunu daha iyi anlaşıldığını umuyorum.
Şekerden uzak durun dediğimde aynı zamanda bal, işleniş şeker, pekmez, mısır şurubu ve tabii ki yapay tatlandırıcılardan da uzak durmamız gerekiyor.
Alkol
Tüketildikten sonra alkol glikoza ve kan şekerine dönüşür ve şeker tüketimine yol açtığı problemlere benzer sorunlara yol açar. Gerçekte alkol ve şeker molekülleri neredeyse birbirinin aynısıdır. Her ikisinin de etkileri benzer olacağından, her ikisinden de aynı anda uzaklaşmak kolay olacaktır.
Alkolü bırakacak başlıca nedenlerimizi sayarsak; alkol beyni ve beyni güçlendiren doğal kimyasalları tüketir ve geniş çaplı beyin hasarına neden olabilir. Bununla birlikte karaciğeri de toksik atıklarla aşırı yükleyebilir. Bu olumsuz şeylerin hepsini alkol tüketmeyerek önüne geçebiliriz.
Beyin hem birbiriyle hem de vücudun kendi kimyası ile mükemmel bir denge içinde çalışan doğal ağrı kesiciler, uyarıcılar, yatıştırıcılar gibi ihtiyacı olan kimyasalları bulunduran depoları kendisi üretmektedir. Kendiliğinden üretilen bu kimyasallar kendi içimizde bizi dengede tutar. Stres, özellikle de uzun süreli stres (çoğumuz için alışagelmiş bir şey artık) bu ev yapımı kimyasalları hızlı bir şekilde tüketir.
Normalde, beyin tarafından üretilen kimyasalları alan nörotransmiter olarak bilinen reseptörler bu kimyasallar yerine tükettiğimiz alkolü alacaklardır. Bu alkol kimyasalları normal beyinsel kimyasallarımız gibi reseptörlerimize gireceği için, beyninizdeki üretim merkezlerine reseptörlerin dolu olduğu ve daha az kimyasal üretilmesi gerektiği mesajı iletir.
Bunun ne kadar kötü bir döngüye dönüştüğünü fark edebiliyor musunuz? Kendi beyinsel kimyasallarımızın üretiminde bir düşüş olduğunda, alkole olan ihtiyacımız daha da artacaktır. Muhtemelen ilk kez alkol kullanan kişiler etkisini ne kadar fazla hissettiklerini biliyorlardır. Ne kadar fazla alkol kullanırsanız kullanın, alkol etkisini yitirecektir.
Ne yazık ki, bu geçen zamanda beyin kendi kimyasallarını azaltmayı önemli ölçüde azaltır, bu yüzden halen içki içmeyi arzulamaya devam ederiz ama bu tüketim bize daha az katkıda bulunur. Buna bir müddet arar vermek, reseptörlere ve beynimizdeki üreticilere geri dönmeleri için fırsat sunar. Boş kalan reseptörler daha fazla üretmek için beyne sinyal gönderir. Nörotransmiterlerin ihtiyacı üretimi canlandırır ve böylece sağlıklı bir çocuk gözüyle dünyaya bakabileceğimiz bir yer haline gelir.
Tabii ki alkol vücut için toksiktir ve özellikle karaciğeri zorlamaktadır. Alkollün içindeki zehirli moleküller, karaciğer iltihabına neden olabilir, bu da karaciğer üzerinde yara bezlerinin oluşmasına yol açar. Karaciğerimiz düzgün çalışmadığında ise, filtrelemeye çalıştığı toksinler filtrelenemez, sonrasında ise beynimizde ve vücudumuzun diğer kısımlarında büyük tahribata yol açacaktır.
Zayıflamış ciğerin belli başlı belirtileri arasında, vücut ödemi (şişlik, tümör) veya morarma görülebilir.
Yapacağımız basit: alkolden arındığımız zaman beyin kimyasalları da tekrar beyin tarafından üretilmeye başlanacaktır. Şişede göründüğü gibi değilmiş.
Kafein
Kafein tüketimi, çoğu psikiyatri vakadakine benzer belirtilere yol açmasıdır. Bunlar, kaygı, uyku düzensizlikleri, yeme bozuklukları ve saldırganlık gibi belirtilerde vardır.
Kafein, beynimizde fazladan adrenalin salgılanması için yani beyni kandırmak suretiyle komutlar vererek, merkezi sinir sistemini harekete geçirir. Bu fazladan adrenalin vücut tansiyonu, baş ağrıları, kas spazmları yol açacak şekilde kaslarımızda birikir.
Adrenal bezlerimiz de bir kimyasal (kafein) tarafından yapay olarak uyarıldığı için, kendilerini yenilemek için fırsat bulamayabilir ve güçsüz düşüp tahrip olabilirler. Bu da, adrenalin salgılanması emredildiğinde (kafein yüzünden) aşırı yorgunluğa açar. Uyanık kalabilmek hatta normale dönebilmek için gitgide daha fazla kafeine ihtiyaç duyduğumuzu fark ederiz.
Arınmanız sürecinde kafeinden uzak durmanız, vücudunuza adrenalin düzeyini dengelemiş olacaksınızdır.
Glüten
Un, arpa, çavdar, malt gibi çoğu besinde var olan bir protein olan glüten, küçük bağırsağın en yaygın tetikleyicisidir. Çoğu kişide glüten tüketimi bağışıklık sisteminin çökmesine, gaz, ishal, ciltte dökülme yoluyla tetikler ve hayati besin ve emilimlerini engelleyebilir, bu da depresyona ve yorgunluğa neden olur.
Glüten ağırlıklı bir beslenme seçtiyseniz, anemi, vitamin ve mineral eksiklikleri gibi problemlere yol açabilir. Bunun başlıca sebebi, küçük bağırsağın asıl görevi olan gıda emilimini sağlamasını iltihaplanma yüzünden tam olarak yerine getirmemesidir.
Glütenin hazmı çok zor olduğundan, kan akışına henüz parçalanmadan sızabilir. Bu da beynin uyuşturan reseptörlerine kendini yapıştırma özelliğini doğurur. Bu da yüksek morfin etkisi yaratır. Bazılarımızda bu kendini ekmek, makarna, bira gibi glüten içeren gıdaları tükettikten sonra yemek yemekle bağdaştırdığımız hafif bir rahatlama hissi olarak gösterir.
Bu araştırmalar şunu göstermiştir: vücudun uyuşturucu olarak algıladığı her şeyin bağımlılık yapabileceğini ve glütenin güçlü bir ruhsal durum değiştirici ve beyne hasar veren bir uyuşturucu gibi davranarak esas suçlu olduğu ileri sürülmüştür.
Yine de siz dikkatli tüketmeye gayret edin.
Hayvansal ürünler
Perhizimiz sırasında, süt peynir tereyağı, krema, krem peynir, ve tüm süt ve süt ürünlerinden uzak durmak isteyebilirsiniz. Süt ürünleri yaygın olarak sindirilmeyen bir alerjen olan laktoz yüklüdür.
Biliyorsunuz kazein de bir uyuşturucudur. Sindirim açıdan kazein, beyinde eroin ve morfin gibi uyuşturucu etkisi yaparak uykulu görünüme, ağırlık hissine yol açarlar ve etkisi geçtiğinde daha fazla ihtiyaç hissi doğar. Kazein aynı zamanda erken yaşlanmaya ve kanser gibi hastalıklara da öncülük etmiş inflamasyona yol açmış histamin salgılayıcısıdır.
Eğer inek sütünün asıl amacının, kilolarını yetmiş iki günde iki katına çıkaran buzaları beslemek olduğunu düşünürsek, büyümeyi tetikleyici bu etkisinin diğer hayvanlar, özellikle de insanlar için uygun olmadığı aşikardır. Aslında, bu büyümeyi tetikleyici özellikler sadece vücudun büyümesini değil, aynı zamanda kanser hücrelerin büyümesini de tetikler.
Kazein sadece sütte bulunmaz aynı zamanda birçok soya peynirinin de temel içeriğidir. Bu güçlü bir birleştiricidir ve kolaylıkla yok edilemez ya da sindirilemez, bu yüzden de işlenmiş ve sık kullanılan bir gıda katkı maddesidir. Çorbalarda, protein tozlarında, kahvaltı gevreklerinde, bebek gıdalarında, salata soslarında bulunur. Hazmının zor olduğu yaygın olarak bilinen ve bu sözde yenilebilir içeriğin aynı zamanda, koruyucu kaplamalarda, plastikte ve kumaşlarda kullanılan önde gelen bileşiklerden biri olduğunu duymak sizin için rahatsız edici olabilir.
Araştırmalar, çaya bir miktar süt eklemenin, çaydan gelebilecek muhtemel faydaların engellendiğini, çünkü kazein çaydaki diğer moleküllere yapışarak onları kullanılmaz hale getirdiğini göstermiştir.
Hayvanlardaki endüstriyel işlemler sadece sütlerini değil, aynı zamanda etlerini de etkilemektedir. Bazı etlerin somon balığında bulunan omega-3 yağ asidi veya yumurta sarısında bulunan demir gibi faydalı bileşenleri bulunmasına rağmen, endüstriyel çağ, etlerin bize gelebilecek muhtemel faydasından daha çok zararının dokunacağı bir ortam yaratmıştır.
Okyanuslar, nehirler ve göller bizim ölçebilme yetimizin ötesinde kirlenmektedir. Suda yaşayan hayvanları tükettiğimizde, aslında neleri tükettiğimizi bilmemizin hiçbir yolu bulunmamaktadır. Aslına su ürünlerinde yüksek derecede toksik ve zararlı cıva bulunmaktadır. Ağır metal bulundurmalarından dolayı karides gibi kabuklu balıklar, kutulanmış hafif ton balığı da en az 350 gramla sınırlandırılmalıdır.
Kişisel ve endüstriyel kirlenme öylesine kontrol dışıdır ki, hangi tür balığın ne tür kirlenmeyi emdiğini bilemeyiz. Kömür yakan termik santralleri dumanla birlikte havaya cıva salarlar ve bu cıva yağmurla birlikte suya karışır. Ağır metaller, tükettiğimiz en tehlikeli kirleticilerdir. Bunlar suda çözünemezler ve hazmedilemezler. Süresiz şekilde vücutta kalırlar ve sinirlerin zedelenmesine, kollar ve bacaklarda hissizlik, öğrenme bozuklukları, böbrek hasarı, duyma ve görme kaybı gibi nörolojik problemlere neden olurlar.
Bunlardan da kurtulmanın yolu az tüketmek veya hiç tüketmemektir. En azında bol su, bol taze meyve ve sebze tüketmek kendimize bir iyilik yapmış olacağiz.
Tekrar görüşmek umuduyla sevgili dostlar…