Çoğumuzun kilo verme takıntısı olduğunu biliyorum.
Kilo verme konusu olunca maalesef herkes bir mucizenin peşinden gidiyor. Ve binlerce yerde, okuduğunuz, duyduğunuz veya gördüğünüz her yerde sizleri iki hafta içinde zayıflatabileceğini iddia ediyorlar.
Aslında buraya kadar haklı olabilirler ama ya sonrası… İlaç kullanarak, aşırı sporlar yaparak, kendimize maalesef iyilik etmiyoruz. Kendi hayatımızın mahvolmasına seyirci kalabiliyoruz. Bu makaleyi yazmamım bir amacı da gerçekten AKILLI veya BİLİNÇLİ seçimler yapabilir ve en azından günde %1’lik bir sağlıklı seçim yapmak, bizim ileride daha sağlıklı bir adım atmamıza da zemin hazırlamış olacağını umuyorum.
Bu makalemizde, sizi uzun süre tok tutacak, kan şekerlerinizdeki ani çıkışların önüne geçecek bir beslenme sisteminden bahsetmek istiyorum. Öncelikle size şu soruyu sormak istiyorum:
- Neden zayıflamak istiyoruz?
- Zayıflamadığımızda hayatımızda ne gibi değişimler oluyor?
Bayanlar adına konuşmam gerekirse, Zayıflamak = Güzellik anlamına gelmektedir. Zayıf olduğumuzda güzel mi oluyoruz? Bence kendi vücudumuza daha fazla işkence yapıyoruz. Zararlı sandığımız (gerçekte zararlı olmayan) şeyleri yemeyi bırakıyoruz. Sadece vejetaryen beslenmeyle daha sağlıklı olacağımızı sanıyoruz.
Önceki makalelerimde B12 vitamin eksikliği vücudumuzun uyuşmasına, unutkanlığa neden olduğunu hatırlarsınız. Zayıflığın güzel olduğu anlayışı 15. Yüzyılda hatta filmlerde de görebilirsiniz kadınlar fit görünsün diye bellerini öyle sıkı korselerle sarıyorlardı ki bu durum ileride daha fazla sağlıkl probleri yaratacağı pek bilinmiyordu. Bazı aristokratlar için ise kilo, zenginliğin bir göstergesiydi. Ne kadar kilolu olursan paranda o kadar fazla anlamına geliyordu. Sanırım o zamanın dönemlerinde uzun yaşayamayacaklarını pek kestirememişler anlaşılan.
Nerede okuduğumu bilmiyorum ama, eski yıllarda bir afiş reklamında şu slogan vardı: “Tatlı yerine Bir sigara içebilirsiniz.” Bir düşünün zayıflama sevdasına, sigara içmeye özendirilmemiz bile bir ironi.
Size Aristotle Sokratis Onassis adında Yunan asıllı armatör ve iş adamından bahsetmek istiyorum. 15 Mart 1975’te öldükten sonra tüm serveti kızı Christina’ya kalmıştı (yukarıdaki resimde). Babasının ünü, özel yaşamı ve dünyanın en zengin kişilerinden olması nedeniyle uluslararası bir üne sahip olmuştu. Zayıflamak için yattığı bir klinikte yemek yemesin diye çenesini tellerle bağlamak zorunda kalmıştır. Devamlı kilosuyla savaşan ve akla hayale gelmeyecek şeyler yapan bu kadın, 1988’de daha 38 yaşındayken kalp krizi geçirerek hayatına veda etmiştir. Hiç şaşmamak gerek. Sonuçta her vücut kendi kilosunu bilir ve bulur. Esas olan da belli bir kiloda sağlıklı olabilmektir.
Peki, biz neden kilo verme konusunda başarıyı yakalayamıyoruz? Öncelikle gerçekçi olmayan beklentiler içinde olmayı bırakmamız gerekir. Zayıflayacağım, şu kadar kaloriyi eriteceğim diye değil, daha sağlıklı, dinç ve formda olmak içi bu yola çıkmamız gerekir.
Bir dönem zayıflasanız bile, belli bir süre sonra verdiğimizden daha fazlasını alıyoruz değil mi? Aç kalarak zayıflayabilirsiniz ama bu ne kadar sürebilir? Netice de hayatımızda aç kalamayacağımızdan dolayı tekrar başa döneriz. Bu bir kısırdöngüdür. Siz sağlıklı beslenme bilincine varana kadar, bu döngü devam edecektir.
Şöyle sıcak bir ekmeğin kokusunu, pastanenin önünden geçerken başınızı döndürecek renkli, parlak çikolatalı pastaları bir düşünün. İçinizdeki arzunuz yemeyi isterken, bir tarafınızda yersen kilo alırsın düşüncesi bizi ikileme sokuyor.
Peki genelde hangisi kazanıyor? Tabii ki arzularımız. Ne de olsa bir seferlikten bir şey olmaz inancımız bizi daha fazla yemeye zorluyor. Bu inancın nasıl doğduğunu biliyorum. Çünkü daha önceden de bahsettiğim gibi, kanser hastalığı sinsi bir hastalıktır ve kuluçka süresi en az 10 yıl sonra ortaya çıkmaktadır.
Ben her gün tatlı, şekerli şeyler yediğimde, ertesi gün bir anda kilo almayacağımı ve hemen hastalanmayacağımı biliyorum. Bu kısa vadelik bakış, bizim uzun vadelik sağlık sorunlarımızın temel kaynağıdır.
Bu daha çok psikolojik bir yaklaşımdı ama fizyolojik yaklaşımı da söylemem gerekirse, siz bir oturuşta, baklava veya börek yiyen birini gördünüz mü? Ben gördüm. Unlu mamuller, fizyolojik olarak bağımlılık yapar. Bu basit karbonhidrat dediğimiz yiyecekler kan şekerimizi bir anda arttırıp sonra da bir anda düşürüp, sanki hiçbir şey yememiş gibi hissettirir.
Burada bir dipnot belirtmek isterim. Kan şekerimiz arttığında bunu yok edecek insulin, kanımızdaki tüm faydalı mineralleri, vitaminleri de yok eder ve biz hastalıklara daha sık yakalanırız. Bu yeme dürtümüz, tamamıyla şekere duyulan bağımlılığımızdan ve sürekli şeker yeme alışkanlığımız artık bir davranış haline gelmiştir. Kan şekerini anında yükselten, ekmek, börek, çörek gibi şeyler bizde BAĞIMLILIK yapar sevgili okurlarım.
Bu kısırdöngüyü kıracak zamanı söyleyeyim mi?
On gün boyunca şekeri oranı yüksek gıdaları mümkün olduğunca çok çok az tüketirseniz, eskisi gibi sürekli acıkmayacağınızın garantisini verebilirim. Bu cümlede umut var değil mi? Kafamızda bu kadar büyütmeye gerek yok. Siz şekeri azaltmaya çalıştığınızda, artık hiç tüketmemeyi de garanti etmiş olacaksınızdır. İnanın şaşıracaksınız.
Ekmeği, çöreği bırakmak kendinize vereceğiniz en büyük armağan olacaktır.
Hiç düşündünüz mü neden bu kadar “tahıl” besinleri yüceltiliyor? B vitamini için zengin bir besin olduğu lanse ediliyor. Ama ben bu besinlerden alacağım vitamin, başkalarından kat kat daha fazla alabiliyorum. Örnek vermem gerekirse, 100 gr. buğday ununda 400 mcg (mikro gram) folik asit bulunur. Aynı miktarda taze fasulyenin içinde tam 670 mcg bulunmaktadır. Yani siz ekmeği kestiğiniz zaman sağlıksız kalmıyorsunuz.
Bu şu demek: hayatımız seçimlerimizden oluşuyorsa, o zaman ben seçimimi taze fasulyeden yana yapacağım demek. Şunu da belirtmek isterim ki, buğdayın içerdiği vitaminler, buğdayın kabuğunda yer alır. Bizim tükettiğimiz KATKI MADDESİ DOLU UNLARDA ise, buğdayın kabuğundan eser yoktur. Yani siz 400 msc miktarını bile bu durumda zor alırsınız belki de hiç diyebilirim. Ne acı verici…
Ekmeği, çöreği bırakmak kendinize vereceğiniz en büyük armağan olacaktır. Hiç düşündünüz mü neden bu kadar “tahıl” besinleri yüceltiliyor? B vitamini için zengin bir besin olduğu lanse ediliyor. Ama ben bu besinlerden alacağım vitami, başkalarından kat kat daha fazla alabiliyorum. Örnek vermem gerekirse, 100 gr. buğday ununda 400 mcg (mikro gram) folik asit bulunur. Aynı miktarda taze fasulyenin içinde tam 670 mcg bulunmaktadır. Yani siz ekmeği kestiğiniz zaman sağlıksız kalmıyorsunuz.
Bu şu demek: hayatımız seçimlerimizden oluşuyorsa, o zaman ben seçimimi taze fasulyeden yana yapacağım demek. Şunu da belirtmek isterim ki, buğdayın içerdiği vitaminler, buğdayın kabuğunda yer alır. Bizim tükettiğimiz KATKI MADDESİ DOLU UNLARDA ise, buğdayın kabuğundan eser yoktur. Yani siz 400 msc miktarını bile bu durumda zor alırsınız belki de hiç diyebilirim. Ne acı verici…
Çoğumuz, ben de dahil yağın kendisinin, bizde yağ yapacağına inanırız. Daha doğrusu buna inandırılmışız bir kere.
Tamamen yanlış bir inanç. YAĞ vücudumuzun metabolik faaliyetleri için çok önem yer teşkil eder. Açık söylemem gerekirse, yağ TOK tutar. Üstelik insulin gibi hormonlarda hiçbir oynamaya neden olmaz. İnsulin hormonunun en önemli yapılarından biri YAĞ yapıcıdır. Evet doğru duydunuz. Şekeri eritmek için kanımızda gezinen bu hormon, aynı zaman da fazla olan şekeri eritmediğinden vücudumuzun çeşitli yerlerinde yağ olarak depolar.
Bu ara da onlarca yıldır devam eden doymuş yağların zararlı olduğu düşüncesi de külliyen YALANDIR. Kimi demiş etin, yumurtanın, cevizin, peynirin ve tereyağın zararlı olduğunu. Birçok araştırma var bu konuda yeter ki öğrenmeye açık olun. Tek bir cümleyle toparlamam gerekirse, karbonhidratlar ve şeker bize yağ olarak geri dönerken, doğal olarak bulunan, zeytinyağı, tereyağı ve hayvansal yağlar yağlanmaktan ve daha ötesi birçok hastalıktan korurlar.
Yağ gibi besinleri tüketeceksek tabii ki bu trans yağlarından bahsetmiyorum, tamamıyla hayvansal yağlardan, et, balık, zeytinyağı ve tereyağı gibi besinlerden bahsediyorum. Raflarda olan sanayağ gibi margarin yağlarından kesinlikle uzak durmalıyız. Şunu artık söyleyebilirim, damarları kolesterol değil, ŞEKER tıkar. Kalp krizleri kilolu insanlarda neden ortaya çıktığını belki daha iyi anlıyoruzdur.
Aklıma gelmişken yazmayı seviyorum ve bazen böyle daldan dala atlıyorum affınıza sığınıyorum. Benim için önemli olan her bir konu, sizin içinde önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bugün marketlerdeki kutulu sütlerin üzerinde light, şekersiz diye ibarelerle çok karşılaşıyorum. Ama şunu belirteyim ki, sütün yağını alırsanız ortaya şeker çıkar ve ne demiştik: Yağ kilo yapmaz, şeker kilo yapar diye. Bundan dolayıda siz bol yağlı günlük sütleri tüketmeye bakın. Çünkü damarlarımızı asıl tıkayan suçlu, şekerdir.
Çoğumuz özellikle bayanlar açısından söylemeliyim ki, kilo vermek bir kalori sayımından ibaret olduğudur. Yine yanılıyoruz, siz 100 kalori şekerden almakla, 100 kalori tavuktan almak arasında oldukça fark var. Birisi insulini arttırırken yağ yapıyor ve tekrar acıktırıyor, diğeri ise yağ yapmıyor üstelik uzun sürede tok tutuyor.
Size eşimden gerçek bir örnek vermek istiyorum. Eşimde diğer bayanlar gibi kilo takıntısı vardı ve bir diyetisyene gitti. İlk hafta harikaydı, ama sonra “Ben yedikçe daha fazla iştahım artıyor.” dediğini duyuyordum.
Kendisine diyetisyenin hangi besinleri tüketeceğini sordum. Sabah kahvaltısında, yağsız bir peynir, 3-5 zeytin ve iki dilim kepek ekmeğiydi. Böyle bir kahvaltıdan yaklaşık 1,5 saat sonra kan şekeriniz fırlar, nedeni buğdayın şeker oranının yüksek olmasıdır. Buna bağlı olarakta kan şekeriniz otomatikman artacaktır. Günün ilk öğününden yaklaşık bir buçuk saat sonra kan şekeriniz artmasına neden olmuştu. Ama bir yarım saat geçtikten sonra da kan şekeri insulin nedeniyle düşüverir.
Yani, kahvaltıdan sonra yaklaşık iki saat sonra TEKRAR acıkacaksınız, hatta açlıktan eliniz ayağınız kesilecektir. Bunun üzerine diyetisyenler bu açlığı gidermek için tekrar ara öğün verirler ve sonucunda da obeziteyle karşı karşıya kalırız.
Artık şekerli olan tüm besinlerin çıkarılma zamanı gelmiştir. Buna karşın eşim sabahları, tavada bol tereyağlı yumurta yeseydi, kan şekeri hiç artmayacaktı ve uzun süre tok duracaktı. Üstelik gün boyunca yağın enerji miktarı yüksek olacağından daha enerjik olacaksınızdır.
Önceden şunu söyleyebilirdim: Alışkanlık tamamıyla düşüncemizle ilgilidir. Ama öğrenmeye çok meraklı bir yapım olduğu için düşünce kadar artık, bunun bir fizyolojik bir etkisi olduğuna da inanıyorum. Çünkü bağırsağımızda bulunan probiyotik bakterilerin beynimizle sürekli iletişim içindedir. Ve bundan dolayıda bizim yeme alışkanlığımızı bağırsağımızdaki iyi ve kötü bakterilerin fazlalığı belirlemektedir.
Sağlıklı bir diyete başladığım zaman, canımın neredeyse hiç diyorum abur cubur istemediğimi, eskiden portakal bile iştahımı açmazken şimdi ağzımın sulandığını inanın fark ediyorum. Gerçekten de proteinden, sağlıklı yağlardan yana zengin bol sebze ve meyve içeren bir zayıflama programı damak tadınızda büyük bir değişiklik yapacaktır. Birçoğumuz belki buna, “Bu sağlıklı besinleri yemeye alıştım” diyebilirler.
Asıl gerçek ise bu durumun ardında son derece muazzam bir sistemin yattığıdır. Siz en azından iki hafta bu diyeti uygulayın, canınız sağlıklı şeyler çekmeye başlayacaktır inanın bana. Çünkü bağırsak floranız değişmeye başlamıştır bile. Bağırsak floranızda FAYDALI BAKTERİLERİN SAYISI ARTTIKÇA damak tadınızda kendiliğinden diyorum değiştiğini fark edeceksinizdir.
Bu gözünüz gibi bakacağımız probiyotik bakteriler, beyinle DEVAMLI İLETİŞİM halinde olduğunu söylemiştik. Bağışıklık sisteminin %80’ini kontrol ediyorlar ve ayrıca kilo kontrolünde de muazzam etkileri olduğu ispatlanmıştır.
Şunu demek istiyorum, rejim dahi yapmadan probiyotik bakterilerin sayısını sağlıklı besinlerle (et, yumurta, zeytinyağı, tereyağı, kefir, yoğurt, turşu vs) tüketerek gerçekleştirebilirsiniz.
Bağırsağınızda en çok olan bakteri probiyotikse, otomatik olarak iştahınız sağlıklı besinler isteyecektir. Bunun iradeyle çok ilgisi olduğunu düşünmüyorum artık. Eğer bağırsağınızda Firmicutes adında çok daha fazla zararlı bakteri varsa, canınız devamlı gofret, bisküvi veya abur cubur isteyecektir.
Hangisini -daha çok beslersek -baskınsa bağırsağımızda, iştahımızda ona göre yönelecektir. Çarpıcı bir bilgi değil mi? Ben bu araştırmaları okuyunca hemen merak edip denemeye başladım. Kimseyi kandırmıyorum emin olun. Sonuçlarını en az bir hafta bile deneseniz ve hiç şeker tüketmeden yaparsanız, değişim büyük olmayabilir ama her gün atılacak küçük adımlar bu farkın büyüklüğünü belirleyeceğine emin olabilirsiniz.
Durun bir yere gitmeyin lütfen daha bitmedi. Kilonuzu kontrol etmek istiyor musunuz? O zaman aşağıdaki birkaç uygulamaya bir bakın derim.
- Paketlenmiş, işlenmiş endüstriyel gıdalardan uzak durun
- Kefirinizi, yoğurdunuzu hatta turşunuzu da evde yapın ama sakın marketlerde satılan, kefir turşu ve yoğurtları almayın. Eşimle bu konuyu konuştuğumuzda çevresinde köyden yaşayan birisini bulduk ve artık o kişiden koli koli yumurta, taptaze organik tavuk ve peyniri ŞİRDEN MAYASIYLA yapan bir kişiden almaya başladık. Artık alışkanlıklarımız değişmeye başladığını net bir şekilde söyleyebilirim.
- Bol bol protein ve yağlı kombinasyonlarla besinlerinizi tüketin. Sabahları artık, tavada bol tereyağlı yumurta yemeye başladım. Sonuçlar şaşırtıcı uzun süreli tok tutuyor. Çünkü kan şekeriniz sıfır ve ani şeker dalgalanmaları olmuyor.
- Abur cuburlardan veya şeker olan her şeyden uzak durun lütfen. Çünkü daha önceden de bahsettiğim gibi, şeker, kanımızdaki şekeri aniden yükseltip indirdiği için TEKRAR AÇLIK hissi uyandıracaktır ve bu kısırdöngüden kurtulun derim bir an önce.
- Bilindik gevreklerden de uzak durun. Sabahları eşim corn flakes gibi gevreklerle karnını doyururdu. Ama bunlardan bahsedince vazgeçti. Şu an o da sabahları bol zeytin, tereyağlı yumurta yemeye alıştı bile. Bu gevreklerin hepsinde ŞEKER vardır.
- Buğday ve tahıllardan uzak durun.
- Ne olur hayatımıza şu egzersizleri özellikle hareketi bir yaşam haline getirelim. Asansörlere en azından bir katı merdivenle çıkın sonraki bir hafta sonra ikinci kata yürüyerek çıkmaya başlayın. Arabanızı en uzak yere park edin. Bunda çok ciddiyim. Şaka falan değil.
- Uyumdan önce kesinlikle özellikle üç saat önce atıştırmaktan vazgeçelim.
- Zayıflamak istiyorsanız omega-3 besinli özellikle deniz ürünlü somon balığı tüketmeniz bu makaleminde tadından geçmeyecektir. Çok kaliteli omega-3 takviye ürünleri vardır. Bunları merak ediyorsanız bana da ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Ümit Aktaş