Kafa Yapınız
Aşağıdaki resimde hangi renkleri görüyorsunuz. “A” harfinde hangi renk, “B” harfinde hangi renk var? Şimdi işaret parmağınızı “A” ve “B” harflerinin ortasına paralel bir şekilde koyar mısınız? Peki şimdi ne görüyorsunuz? Evet ben de sizin gördüğünüzü görüyorum. Aynı “A” ve aynı “B” ama renkler değişti.
İşte buna biz de kafa yapısı diyoruz. Bazen dış dünyada bir olay oluyor bazılarımız bu olayları gri görüyor, bazılarımız ise beyaz görüyor. Aslında ikisi de aynı renktedir. İşte bu bizim tamamen düşünce biçimimiz.
Peki nereden geliyor bu düşünce biçimimiz? Bununla ilgili en sevdiğim söz Gandy’den geliyor: “Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür, düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür, duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür, davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür. Ve karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür.”
Kısaca söylediğiniz ve düşündüğünüz her şey sizin kaderinizi belirler. İşte kafa yapınız neyse kaderiniz de odur. Dolayısıyla “Ben şu eğitimleri alıyorum bir türlü beceremiyorum, hep mi beni bulur böyle şeyler vs.” şeyler düşünürseniz sizin dünyanızın nasıl olmasını beklersiniz?
Ağzınızdan çıkan her kelime ve düşünceniz sizin kaderinizdir. Şu an hayattan keyif almıyor musunuz, başarısız mısınız? Tamamen sizin yüzünüzden. Mutlu ve başarılı mısınız? Tamamen sizin yüzünüzden. Her şey düşünce yapınız yüzünüzden olur.
Bakın çocukluğumuzdan bugüne bazı şeyleri öğreniyoruz; bazen çaresizlik öğreniyoruz. Ne yazık ki bize “Yapamazsın, edemezsin, sen ne anlarsın ki, sen kimsin vs.” şeyler söylüyorlar.
Yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi filler ayaklarına böyle bir zincirle bağlanırlar. Bu zinciri de sağlam bir yere bağlarlar kaçmasın siye. Fil her ayağını çektiğinde zincir canını acıtır. Bir daha çekmeye çalışır zinciri canı acır bir daha dener yine acır ve bir daha bir daha derken bir süre sonra fil şunu öğrenir: “Ben ne zaman o zincirden kurtulmaya çalışırsam canım acıyacak ve asla bundan kurtulamam. Benim başka bir şansım yok mahkumum.” diyor.
Mesela resimdeki diğer fotoğrafa bakın; küçücük bir çocuk küçük bir zincirle bu kocaman ineği kendisine köle etmiş. Fakat o kocaman inek boynuzlarıyla o çocuğa bir geçirse o çocuk oracıkta ölebilir. Ama işte inek bile küçüklükten beri öğrenmiş sana bir zincir vurulduysa en ufak yere adım bile atamazsın.
Bize de büyüklerimiz tarafından çocukluktan beri yüzbinlerce kere “Hayır, yapamazsın” diyorlar ve öğreniyoruz. İşte buna öğrenilmiş çaresizlik diyoruz. O zaman bizim düşünce biçimimiz hayatımızda bir şey olduğunda “Ben yapamam ki, ben öğrenemem ki, ben kimim ki”, başkalarıyla kıyaslanıyoruz; “Bak amcanın çocuğu burayı kazanmış ama sen burayı bile kazanamadın, o şu işe girmiş bu kadar kazanırken sen bu kadar kazanıyorsun” gibi sözlerle beynimize sürekli çakıla çakıla bu sözleri öğreniyoruz ve bir müddet sonra da bizim inançlarımızı bu da bizim gerçeğimizi oluşturuyor.
Bazılarımızda inanılmaz bir şekilde özgüvenli bir şekilde “Ben yaparım, bundan ne olacak ki” gibi şeyler söylerler. Zor dersin “Bun da ne var ki öğrenirim” derler. İşte düşünce biçimi tam böyle bir şeydir.
Ya anne-babalarımızın DNA’larından, çevremizi saran sosyal çevreyle, gördüğümüz duyduğumuz şeylerle farkında olmadan hem şekilleniyor hem de şekilleniyoruz. Artık bu karşılaştığımız tüm olaylar karşısında bizim inanç kodlarımız oluşuyor ve her zorlukta ya “Ben bunu yapamam” ya da “Ben bunu bir deneyim ne olacak bir bakalım olmazsa başka bir yol denerim” gibi farklı düşünce kalıpları ortaya koyarız.
Şimdi size soruyorum: sizin kafa yapınız hangisi? Bunu öğrenmeden önce gelin bu kafa yapısını derinlemesine incelemiş birisinden bahsedelim:
Bu kafa yapısını Prof. Carol Dwek adında bir bilim kadını tam 30 yıl süren bir araştırma yapıyor. Ve insanların davranışlarını inceliyor ve diyor ki; “Nasıl olurda bu kadar insan farklı farklı davranır?”
Bu kişinin araştırdığı şey, insanların yetenekleri, zekâ düzeyleri ve olaylara karşı nasıl davrandıklarını incelemiştir. Özelikle de ilkokul çocuklarıyla ilgilenip onlara bir test yapmaya karar veriyor.
Önce çocuklara bazı sorular soruyor. Cevapları herkes yapıyor. Arkasından çocuklara yeni sorular hazırlıyor. Bu ara bu çocukların yaşları ortalama dört yaşındalar. Hem ilk sorduğu herkesin daha önceden cevapladığı sorular var bir de yepyeni sorular var. Bu çocuklara tekrar test yapmak için daha önceki sorulan sorulardan mı olmasını istediklerini yoksa yepyeni başka sorular sorulmasını mı istedikleri konusunda çocuklara soruyor.
Araştırmacı çok ilginç bir şeyle karşılaşıyor: Bazı çocuklar hiçbir tane yeni soruyu almıyor. Bir grup çocuk ise özelikle en zor soruları almak istiyor.
Sizce bu durum çok garip değil mi? Peki size hangi soruların sorulmasını isterdiniz? Daha önce sorulup çözdüğünüz 10 tane soru mu sorulsa yoksa yeni hiç çözmediğiniz 10 soru mu sorulmasını mı yoksa hem eski sorulmuş soruları hem de yenileriyle karışık sorulmasını isterdiniz?
Kendinize dürüst olarak bunu cevaplar mısınız?
Ya mevcut daha önce sorulmuş sorularımı isterdiniz yoksa yeni hiç görmediğiniz soruları mı yoksa karışık hem önceden sorulmuş sorularla hiç görmediğiniz sorularla karışık sorulmasını mı isterdiniz?
Eski sorular, Yeni sorular ya da karışık sorular sorulmasını isteyenler parmak kaldırsın…
Prof. Carol Dwek bu testi yaptıktan sonra Bir grup tamamen eski sorulan soruları almış, ikinci grup ise tamamen yeni soruları almış ve bununla ilgili de çocukların kendilerini değerlendirmesini istemiş.
Eski soruları alan çocuklar, “Ben hata yapmak istemiyorum, hem de başarılı olacağım ve başarılı olunca a hem ödül hem de övgü alacağım” demişler. Bugün eve gittiği zaman çocuk ebeveynlerinden “Aferin benim akıllı çocuğum, aferin benim zeki oğlum veya kızım” diyecekler. Çünkü bu yüzden bu tip çocuklar başarılı olmak istiyor.
İkinci gruptaki yeni sorul alanlar ise şöyle kendilerini değerlendirmişler: “Yeni bir şeyler öğrenebiliriz, dolayısıyla belki bir şeyler öğrenebiliriz” diye yeni soruları tercih ettiklerini söylemişler.
Bakın bir grup %100 başarılı olmak, yani övgü ve taktir almak üzerine eski soruları almak istiyor.
İkinci grup ise övgü veya taktir almak için değil, “Tamamen zorlasın, beni geliştirsin” diye istemişler.
Bunun üzerine çok daha ilginç bir şey daha yapıyor araştırmacı Dwek. Soruları karıştırıyor ve herkese yeniden soruyor. Sadece eski soruları isteyen çocuklar bir anda cevaplayamayınca “Ben yeterince zeki değilim” düşünmeye başlıyorlar. Çünkü eski sorulmuş soruları seçtiklerinde tamamına yakın doğru yaparken bir anda iki gruba karışık sorular verdiğinde kendilerini beceriksiz, başarısız ve zeki olmadıklarını söylemeye başlıyorlar. Çünkü burada çocuklar zekalarıyla övülmek istiyorlar.
İkinci grup ise, yani gayrete ve gelişime odaklı olan kişiler ise onlar bu karışık soruları çözmekten gayet keyif alıyor, ne olursa olsun sınavdan zevk alıyorlar.
İlk sabit kafalı grup sınavdan hiç keyif almadığını söylüyor, hatta bu gruba sınavdan kaç aldıklarını bir kâğıda yazılması ve arkadaşlarına, ebeveynlerine söylemeleri isteniyor. Bu kafa yapısındaki bazı çocukların sınavdan aldıkları sonuçlarla ilgili aldığı nottan daha yukarı aldığını söylüyorlar. Çünkü bu grup hep “Akıllı çocuğum, zeki çocuğum, aferin sen ne kadar zeki çocuksun” diye pohpohlanmış.
İkinci grup ise çabaları taktir edilmiş ve kaç aldıkları konusunda hiç yalan söylememişler. Ve araştırmacı Prof. Carol Dwek bunun üzerine kafa yapısını ikiye ayırıyor:
Sabit kafa yapısı, büyüme kafa yapısı.
Dolayısıyla insanlarda ya sabit kafa yapısı var ya da büyüme kafa yapısı var. Ya hep ya hiç bakışından bahsetmiyoruz. Bazı durumlarda kafa yapımız sabitken bazı durumlarda ise büyüme kafa yapısını kullanırız.
Bu yazımızda sabit kafa yapısından büyüme kafa yapısına nasıl geçersiniz bunlardan bahsedelim.
Aklı mı Yoksa Çabayı Övmeliyiz?
Akıl veya zekâmız doğuştan sabit midir yoksa sonradan geliştirilebilir mi?
Sabit kafa yapısı olanlar her zaman akıl veya zekanın doğuştan sabit olduğuna inanırlar ve hiç değişmez onlara göre. Onlara göre başarılı kişiler hep “Doğuştan zekidir” e inanırlar. O yüzden de hep bu tipler akıllı, zeki görünmeye çalışırlar ki, aptal oldukları ortaya çıkmasın; o yüzden risk almak bu kişiler için bir çaba değil, zekâ göstergesi olarak inanırlar. Onlara göre zekâ “DEĞİŞTİRİLEMEZ, SABİT” dir.
Büyüme yapısı olan kişiler ise zekanın sabit olmadığına geliştirilebilir olduğuna veya esnek olduğuna inanırlar. Bu bakışa sahip olan kişiler zekanın değiştirilebilir olduğuna ve zeki görünmek yerine “ÖĞRENME İSTEĞİ” çok fazladır.
Sabit kafa yapılarının düşünce tarzlarına hiç şahit oldunuz mu? Ne derler?
- Ben var ya ben çalışsaydım çok daha iyi yerleri kazanırdım
- Okul birinciliğine neredeyse geldim (o taktir ve başarı ihtiyacını hissetmek için söylüyor…)
- Yüksek lisans bile yaptım
- Okul notum neredeyse 5’e yakın
- Babam benim ODTÜ mezunu biliyor mısın?
Dikkat ettiniz mi sadece sonuçlar söyleniyor. Bu sabit kafa yapısını gösterir. Hep başarı taktir ediliyor; süreç, emek, çaba taktir edilmiyor. Daha çok sonuç taktir ediliyor.
Eğer bir aile ortamında sürekli bir başarıdan bahsedilirse tabii ki siz ne yapsanız her zaman alacağınızın bir üstü olacağı için kendinizi hep yetersiz ve değersiz hissedeceksiniz. Çünkü başarınız zekanızla övülmüş, çabalarınızla, emeklerinizle değil.
Eğer çocuğunuz varsa sakın ama sakın “Benim akıllı, zeki çocuğum, yetenekli kızım,” tarzındaki tüm kelimeleri atın ve çocuklarınıza bunları söylemeyin. Bu tarz konuşmalarla çocuklarınızı sabit kafa yapısına alıştırıyorsunuz. Başarılıysa akıllı, başarısızsa akılsız mesajı veriyorsunuz. Başarılıysa yetenekli, becerikli, başarısız ise yeteneksiz, beceriksiz olarak çocuk kendini kodlar. Başarılıysa değerli, başarısızsa değersiz hissettirirsiniz.
Çoğu anne-babalar çocuğun kafa yapısını sadece zekaya ve başarıya odaklıyor. Oysa gelişim kafa yapısı emeği, çabayı ve öğrenmeyi taktir eder.
Sınavdan 75 alan çocuğumuza çoğu kez “Aferin benim akıllı, zeki çocuğum” dersiniz ve bunun dışında inanın başka bir cümle bilmiyoruzdur. İşte çocuğunuza farkında olmadın içine kötü bir tohum atıyorsunuz. Ama siz de bunun farkında değilsiniz değil mi?
Ama büyüme kafa yapısındaki bir anne-baba ise 75 almış bir çocuğa “Seni kutluyorum. Gerçekten bu ders için iyi çalıştın. Çalışmaların karşılığını da aldın. Aslında biraz daha çalışsan daha da fazla alabilirsin.” Bakın burada çocuğun zekasını değil, emek ve çabasını övüyoruz.
Eğer “Aferin benim çocuğum 75 almış zeki çocuğum dediğimizde” çocuk neden daha fazla çalışsın ki. Zekasını 75 puanla onayladık. Sen busun yeter dedik. Siz bu iyi niyetle söylediğiniz cümleler her gün çocuğunuz için büyük bir kötülük yaptığınızın farkında değilsiniz
Siz de aynen zekânız övülerek mi büyütüldünüz? Merak etmeyin ben de bol bol vardı.
Büyüme kafa yapısı her zaman gelişmeye odaklanır ama sabit kafa yapısı her zaman ödül ve başarıya odaklandığından yeni şeyler korkutur risk almazlar.
Zorluklar
Bir zorlukla karşılaştığımızda “Sonuna kadar onunla savaşırım, mücadele ederim diyor musunuz, yoksa bu zorlukta nereden çıktı, sürekli benim başıma geliyor mu?” diyorsunuz.
Eğer sizin düşünce yapınız sabitse, bir zorlukla karşılaşıldığında anında orada pes eder. “Ben bu kadar yapabiliyorum, demek ki bu benim aşabileceğim zorluk değilmiş” deyip pes ederler.
Düşünce tarzı gelişime, büyümeye odaklı olanlar için zorluklar bir nimettir. Öğrenecek, kendini geliştirecek, sınırlarını zorlayacak, potansiyelini ortaya çıkarmak için her şeyi yapar.
Mesela spor yapanlarda sabit düşünce yapısına sahip kişiler, kasları ağrıdığı zaman 2-3 gün spor yapmayı bırakırlar. Ama büyüme kafa yapısı olanlar ise kasları ne kadar ağrırsa o kadar geliştiğinin göstergesi olarak yorumlar ve çalışmaya devam eder. Ama bunu kızlara hava atmak için de yaparsa bu geçici olacaktır. Bir yaşam tarzıdır gelişim, son nokta değildir.
Sabit kafa yapılı kişilerde bir zorlukla karşılaştıklarında hep dış dünyayı suçlarlar. “Bu iş olmuyor, yapacak bir şey yok” gibi bahanelere sığınırlar. Onlara göre, iş, sektör, patron, devlet, aile, eş akraba suçludur. Çünkü yapacak bir şey yoktur.
Oysa büyüme kafa yapısında olanlar için zorluk bir nimettir. Gelişim alanıdır. Nefis bir fırsattır.
Sabit kafa yapılı birilerle çalıştığınız zaman, o işin içinde biraz zorluk varsa hemen kaçacak delik ararlar. “Ben dedim o iş olmayacak” diye bahanelere sığınırlar. Gelişim kafa yapısı olanlar ise zorlukları kabul eder, kucaklar “Bu da işin parçası, ben bu durumu nasıl aşarım, ben gelirimi daha fazla nasıl arttırırım, daha iyi bir iş nasıl bulurum vs.” şeyler düşünüp tutarlı çalışmaya devam ederler.
Dört çeşit insan tipi var:
- Grup Cahiller: “Ya o iş olmuyor” diyenler. Bunlar hiçbir işe başlamazlar. “Beni satış müdürü yapsalar, ben o işleri iyi biliyorum paraya para demem acayip para kazanırım” diye ortalığa anca söylenirler. Bu kişiler cahildir, bilgileri yok boş boş konuşurlar.
- Grup öğrenci ya da çıraklar: Efor başta çoktur ama zorluklar çıkmaya başladığında pes eder. Bu süreçte maksimum efor sarfedersiniz minimum geribildirim alırsınız. Genelde bir girişimci olarak işe başladığınız zaman minimum en az 2 yıl boyunca az para kazandığınız dönem olacaktır. Bu kişilerde hemen her şey hızlı olsun diye umut ederler ama sonunda olmuyor diye de pes eden gruptur. Araba kullanmaya başlarken bile belki de 20-30 defa arabayı durdurdunuz, çalıştıramadınız, vitesi atamadınız, anında frene basıp arabayı durdurdunuz. Satıcıysanız illaki size birçok defa “Hayır” denilecek bu işin bir parçasıdır. Ortağınızı seçerken bile buna dikkat edin. İlerleyen süreçte zorluklar yaşadığınızda sizi bırakır mı yoksa işi sonuna kadar götürebilir mi? O kişiyi tepkileriyle anlarsınız. Çabuk sinirleniyor ve suçluyorsa şüphelenebilirsiniz.
- Grup Kalfalık: Çalışmaya devam edersiniz ve çıraklık kısmını geçip eforunuz da çoktur ve geliriniz de artmaya başlar. Artık sıra ustalık kısmına gelirsiniz.
- Grup Ustalık: Artık bu kısımda minimum efor, maksimum gelir sağlarsınız. Artık siz tanınan, müşterilere gerçekten değer katan bir firmaya dönüşmüş ve tanınıyorsunuzdur. Siz müşterilerin peşinden gitmezsiniz, müşterileriniz size gelmeye başlamıştır.
Mesela bir yakınımdan size bir örnek vereyim. Bu kovid zamanında evde sıkılan yeğenim bir org almış ve yıllardır piyano çalmayı da çok istiyormuş. Fakat bir ay kadar piyanoyu çalmayı denemiş, denemiş bakmış iyice zorlaşıyormuş. Ve babası da “Yapamazsın, bırak kafamız şişti, belli ki artık bunun zamanı geçti, bırak bu işleri derslerine ver kendini” demeye başlamış. Ve kendisi ona söylenenlerden ve yaptığı işin zor olduğunu görünce piyano çalmayı bıraktı.
Bakın baba kızının yapamadığını görüp bırak diyor. Babanın kafa yapısı ne? “Başaramadın, bırak piyano çalmayı” diyor. Emek, çaba yok; sonuç önemli. İşte sabit kafa yapılı bir örnek size. Bugüne kadar orgu çalan kişiler bir ayda mı çalmayı öğrenmiş. Hayır onlarda bu süreçten geçtiler, emek verdiler ama yola devam ettiler. Bakın annesi de “Kızım yaşın geçti, bırak” demesi başarıyı, ya da piyano çalmayı yaşa sabitledi. Artık çalamazsın mesajı veriyor. İşte bu da sabit yerine çakılan kişi örneğidir.
Engel sizin zihninizde; yaşta değil, dışarıda, başkalarında değil, engel sizin zihninizde, inançlarınızda.
Sabit kafalı insanlarda içerisinde bir zorlukla karşılaştıklarında,
Anında kaçanlar var,
Biraz deneyip kaçanlar var,
Biraz daha zorlanıp pes edenler var.
Büyüme kafa yapısı olanların ise zorluklar fırsat, özgürlük ve öğrenmedir.
Hepimizin başından geçen benzer olaylar vardır. Ve önümüze iki yol çıkıyor ya pes edip bırakmak ya da yola devam etmek.
Emek-Çaba
Sabit düşünceli kişiler bir şeye emek vermeye inanmaz. “Ben yapabiliyorsam yapıyorum, yapamıyorsam yapamıyorum. Abicim boşuna uğraşıyorsunuz, hikaye o iş, öyle olsaydı ben zaten yapardım” veya ”Bugüne kadar çabaladık da ne oldu, çabalasak da hiçbir şeyin değişmediğini düşünmüyorum” gibi sözler sarfederler. Bu konuşmalarında hiç çaba, emek yok çünkü kolay yoldan işlerin hazır önüne gelmesine inanırlar.
Büyüme kafa yapısı da zeka değil, tamamen emek vermeye, çabalamaya inanırlar.
Birçok insan bu çaba yolculuğunun bir yerlerinde pes etmesi onları ileriye götürmüyor. Başarının bedeli, başarısızlıktır. Öncesinde canımız yanıyor, psikolojik olarak yıpranıyoruz. Ama bu çabayı sürdürüp sonunda başarı, sizin bu süreçteki irade gücünüzdür, elde ettiğiniz şey değil.
Başarısız insan yoktur henüz başarıyı keşfedememiş insan vardır- Ziya Şakir
Çaba, yeteneği döver. Mesela Amerikalı profesyonel boksör Muhammed Ali, “Antremanların her dakikasından nefret ediyordum fakat kendime vaz geçme, şimdi sıkıntı çek ve hayatının geri kalanını bir şampiyon olarak yaşa” diyordu.
“Eğer yorulduysa, dinlenmeyi öğren bırakmayı değil”. – Muhammed Ali
Çoğumuz çabalamaya devam etmek yerine bırakmayı seçiyor. Oysa çabalamak büyüme yapısındaki kişiler için uzmanlığa giden yol olarak görürler. Çaba bir yolculuktur, uzmanlığın bir parçasıdır.
Bir günde kimse başarıyı elde edemez.
Eleştiri
Siz bir eleştiriye nasıl tepki veriyorsunuz? “Biri eleştirdiğinde beni çıldırıyorum mu” diyorsunuz yoksa “keyifle dinliyor, hoşuma bile gidiyor mu?” diyorsunuz.
Sabit kafa yapılı kişiler “Beni kimse eleştiremez ben başarılıyım, sen kimsin ki beni eleştiriyorsun, sen kendine bak sen niye öylesin” derler. Kabul etmezler eleştiriyi çünkü zayıf yanları görünüyor, başarısızlıkları ortaya çıkıyor. Aptallıklarını bir türlü kabul edemezler.
İnsansın doğasında birini eleştireceğim derseniz, insanlar hemen savunmaya geçer. Birine bilimle ilgili bir kanıt sunduğun zaman “Öyle şey olur mu canım, yanılıyorsun” dediklerinde tepkinizi hemen “Sen bilimden daha iyi mi biliyorsun” yerine o kişiye soru verin hemen cevap vermeyin onun yerine “Peki bilim böyle diyor, o zaman sana göre bilim yanlış mı?” diye yaklaşırsanız karşı tarafın gardını indirmiş olursunuz.
- İnsanlara soru sorun, direk yargılamayın hemen hüküm vermeyin
Her iki tarafta bir konuda yargıda bulundukları zaman o konuşma çözüm değil, savaş oluyor. İnsanları direk cümlelerle ikna edemezsiniz. İnsanlara soru sorup farkındalık yaşarlarsa, kendileri keşfederse ikna olur. Başkasını hem eleştirirken hem de sizi birileri eleştirirken aman dikkat. Yoksa senin sözün benim sözüm diye diye sürekli dalaşırız.
- İnsanlar sizin görüşünüzü istemeden kimseye asla eleştirmeyin, tavsiye vermeyin
Önce karşı tarafın gerçekten hoşuna giden bir tarafı varsa onu söyleyin sonra beğenmediğiniz, değiştirmesini istediğiniz bir tarafı varsa karşı tarafı kırmadan yapıcı bir şekilde söyleyin. Örneğin, “Ziya Bey eğitiminizle ilgili çok memnun kaldım.
Eğitiminizin daha da iyi olması için size birkaç geri bildirimde bulunabilir miyim?” demeniz harika bir yaklaşım olacaktır. İstemeyen kimseyi eleştirmeyin, sorun. Sakın yıkıcı bir eleştiri yapmayın; “Şu çok kötüydü, bunu hiç beğenmedim, keşke böyle yapsaydın daha iyi olurdu vs.” yerine “Sence slaytları şöyle yapsam güzel olmaz mıydı ne dersin?” demek çok daha yapıcı bir yaklaşım olurdu ne dersiniz? Eleştirmek istiyorsanız kararı da karşı tarafa bırakın biz söylemeyelim.
Sabit kafalı yapılar eleştiriden hoşlanmazlar çünkü ben akıllıyım zekiyim olmaya takılmışlardır. Hata olmaz onlarda hem de hiç…
Tabii ki her eleştiriyi de kabul edin demiyoruz. Her eleştiriyi dinleyin gerçekten size uygun faydalı bir eleştiri varsa onu yapın uygun değilse size göre onu değiştirmeyin.
Başkalarının Başarısı
Başkalarının başarısına ne tepki veriyorsunuz? Bu soruya samimiyetle cevap verin. Birisi sahneye çıkıp ödül alıyor ya, o an ne düşünüyorsunuz?
- Nefret ediyorum
- Gıcık oluyorum
- Ben niye orada değilim
- Mutlu oluyorum
- Alkışlıyorum
- Onun adına çok seviniyorum
- Kıskanıyorum
- Fesatlanıyorum
- Taktir ediyorum
Sabit kafa yapısının odağı neydi? Akıl, zeka, başarı ve yetenek; bunlar doğuştandır ve hep akıllı ya da başarılı görünmeye çalışır. Başka biri başarılı göründüğünde bir anda kendisi başarısız konuma geçer; daha akılsız, daha yeteneksiz görüneceği için nefret ederler, hiç hoşlanmazlar. Hatta “O ödülü almaya ne var ki, ben de çalışsam ben de alırım” gibi sözler sarfederler.
Peki o zaman sen niye çabalamadın da o kişinin yerin de olabilirdin? Ama durrr. Çabalayıp hata yapacaktı ve başarısız görünecekti. En azından hiçbir şey yapmayarak aptallığını gizleme yolunu çabalamadan elde etmekti.
Bu sabit kafa yapılı kişiler diğerlerinin başarısını küçültür, değersizleştirirler; “Bun da ne var ki! Ben hatta daha fazlası olurdum çalışsaydım” derler.
Büyüme kafa yapısı başka birini gördüğünde kendinin nerede olduğunu görüp ilham alır. Çünkü karşı taraf ona nerede olduğunu gösterir. Bu konuyla ilgili “Neden kendimizi başkalarıyla karşılaştırırız” yazımızı daha derinlemesine okumak isteyebilirsiniz.
Büyüme kafa yapısı olanlar, “O ne yaptı ki ben yapamadım, o neyi doğru yaptı ki ben yapamadım veya keşfedemedim” diye düşünürler. Başkalarının neleri farklı yaptığı konusunda ders çıkarma yoluna gider.
Sabit kafalı kişiler, başkalarının başarısı onlara tehdit olarak görünür, çünkü onların yerine geçebilirler.
Potansiyel
Michael Jordan basketbol lise sınıf takımına boyu kısa ve takım oyuncu ruhu eksik diye seçilmiyor. Bunu duyar duymaz eve gidiyor ve annesine gidip; “Ben takıma seçilmedim. Bu yüzden basketbol oynamayacağım” diyor. Fakat annesi ona şöyle karşılık veriyor: “Hayır şu an sen potansiyelini kullanacaksın ve daha çok çalışacaksın”
Jordan o yıl inanılmaz bir efor sarfetip o yıl 10 cm boy atıyor. Ve sonra da lise takımına alınıyor. Takıma girdiği zaman herkesten önce idmana geliyor, herkesten sonra idmandan ayrılıyor.
Çoğumuzun bir potansiyeli var ama biz onu kullanmıyoruz. Konu potansiyelse ve sabit kafalı bir kişiyse ne yazık ki potansiyelini kullanmaz. “Ben çalışsaydım var ya şunu olurdum. Ben var ya zamanım olsaydı şu an voleybolda birinci olurdum, ben varya…” neler yapmazdı değil mi o kişi? O var ya o…
Eğer sizin bir potansiyeliniz varsa ve onu kullanmazsanız inanın kendinize ihanet ediyorsunuz. Büyüme kafa yapısındaki kişiler, kendi potansiyelini daha fazla çıkarmaya çalışırlar. Ve sonunda o potansiyelin gücünü ortaya çıkarıp istediklerini elde ederler. Bunun için yine size harika bir makalemden söz edeceğim; “Disiplinin Gücü” adlı makaleyi okumazsanız inanın üzülürsünüz. Bu makalede kendimize neden sınır koyduğumuzu güzel açıklanıyor.
Çalışarak ün kazananların sayısı doğuştan ünlü olanlardan daha fazladır. – Cicero
Devler gibi eserler bırakmanız için karıncalar gibi çalışman gerekir. Bakın her şey ama her şey ÇABAYLA, EMEK VEREREK oluyor. Beklentiyle, erteleyerek bir şey gerçekleşmiyor.
İnsanlar hayatlarında bir değişim istiyorlarsa o şeyin farkında olursa değiştiriyorlar. Mesela bir arkadaşınızın size sürekli çorba yerken üzerinize döktüğünü söylüyor. Siz bugüne kadar bunu çok ciddiye almamıştınız ama bir de yanında kız arkadaşınız olunca utanmamak için bir daha artık buna dikkat etmeye başlıyorsunuz.
Peki bu yazımızı okudunuz ve kendinizi daha çok hangi tarafta olduğunuz düşünüyorsunuz: Sabit mi yoksa büyüyen bir kafa yapısı mı daha çok sizde.