Mükemmele ulaşmaya çalışan pek çok insan başarının değerini bilmek ve tadını çıkarmak konusunda sorun yaşar. Bazı kimseler, elde edilmesi muhtemel olmayan ve gerçekçi temellere dayanmayan yüksek beklentilerle ortaya çıkarak, kimileri ise başarıya ulaştıklarında bu durumu önemsemeyen bir tavır sergileyip elde ettikleri sonuçtan yeterince tatmin olmayarak başarıyı reddeder.
Daha önce ifade ettiğim gibi;
- Gerçekçi olmayan beklentilerin panzehri, başarı konusunda gerçekçi standartlara sahip olmayı öngören, sağlam temellere dayanan başarıyı hedeflemek ve bazen de yeterince iyi olan sonuca razı olmaktır.
- Elde edilen başarıdan tatmin olmayarak bu durumu önemsemeyen bir tutum içinde olmanın panzehri ise başarıyı kabul etmek ve onun ne kadar değerli bir şey olduğunu öğrenmektir.
Zengin, sağlıklı, ünlü ve hoş görünümlü oldukları hâlde mutsuz, mükemmeli arayan çok sayıda insan olduğu bir gerçek. Varlık, saygınlık ve başarılı olmanın diğer ölçütlerinin kendimizi iyi hissetme düzeyimizle hiçbir ilgisi olmaması basit bir gerçeğe işaret eder:
Mutluluk, temel olarak sahip olduğumuz statüden ve banka hesabımızın durumundan ziyade içinde bulunduğumuz ruh hâline bağlıdır. Yiyecek, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçlarımız karşılandıktan sonra kendimizi iyi hissetme düzeyimizi belirleyen odaklanmak istediğimiz faaliyetler ve dışarıda yaşanan olayları yorumlayış tarzımızdır.
- Başarısızlığı bir felaket olarak mı yoksa öğrenme fırsatı olarak mı görüyoruz?
- Bardağı, yarısı dolu olarak mı yoksa yarısı boş olarak mı görüyoruz?
- Sahip olduğumuz şeylerin değerini bilip tadını mı çıkarıyoruz, yoksa bunlar zaten var diye düşünerek hiç önemsemeyen bir tavır mı takınıyoruz?
TÜNEL BAKIŞI
Yaşanan sıkıntılı olaylar karşısında direnç gösterip kendini kısa zamanda toparlayabilme gücü üzerine yapılan bir çalışmada Karen Reivich ve Andrew Shatte, “tünelin içinden bakmak” diye tabir edilen ve gerçeğin küçük bir bölümüne odaklanıp geri kalanını dikkate almamayı öngören bir olgudan söz ediyorlar.
Sözgelimi, dersime gelen yirmi öğrenciden biri uyuyorsa sınıftaki diğer öğrencilere hiç bakmadan dikkatimi sadece uyuyan öğrenciye yöneltmek tünelin içinden bakma yöntemine bir örnektir.
Tersine, öğrencilerden on dokuzu uyuyor ve anlattığım şeyleri sadece biri dinliyorsa, bir öğrencinin zihinsel olarak kendini derse vermesi nedeniyle dersimin başarılı olduğu sonucuna varmak da tünelin içinden bakmanın başka bir açıdan görünüşüdür.
İster olumlu ister olumsuz odaklanmaya neden olsun tünelin içinden bakmak, gerçeklerden uzaklaşmayla ilgili bir durumdur.
Genellikle, mükemmeliyetçi insanların tünelin içinden bakma tarzları olumsuz bir tutum içerir: Hayatlarının merkezine kötü olan şeyleri koyarken olanları göz ardı ederler.
Alice Domar, mükemmeliyetçi tutumları yüzünden her şeye sahip olduğu hâlde dış dünyaya hiçbir şeyden keyif almayan insanlar gibi görünen hastalarından söz eder.
Mükemmeliyetçi insan, tünelin içinden bakan olumsuz tutumu nedeniyle, elde elmiş olduğu başarıları önemsemeyen, sıradan bir olaymış gibi gören ve sonra da bir sonraki ağır kayayı önündeki dik yokuşa doğru iteklemek gibi zor bir işe koyulan bir tavır içindedir.
Tersine, gerçekçi iyimser, bir bütün olarak yaşamın ne kadar değerli olduğunu gayet iyi bilir; elde ettiği başarıları ve hatta uğradığı başarısızlıkları, öğrenmek ve olgunlaşmak için fırsat olarak algılar. Sonuç olarak, sadece sahip olduğu şeylerin tadını çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda daha fazla başarı ve olumlu yaşantı üretir.
BİRAZ DÜŞÜNMELİM
Şu anda hayatınızda değerini bildiğiniz şeyler arasında neleri sayabilirsiniz? Sahip olduğunuz için şükrettiğiniz şeylerin listesini yapın.
ŞÜKRETMEK
Robert Emmons ve Michael McCullough adlı psikologlar, bir dizi çalışma yaparak katılımcıların sahip oldukları için şükrettikleri küçük veya büyük en az beş şeyi her gün düzenli olarak yazmalarını istediler.
Katılımcıların yöneltilen sorulara verdikleri yanıtlar arasında anne-babalarından Rolling Stones’a, sabah kalkmaktan Tanrı’ya kadar her şey vardı. İnsanın her gün birkaç dakika ayırarak hayatta sahip olduğu iyi şeylere şükrederek değerinin farkında olduğunu ifade etmesinin pek çok dolaylı etki yarattığı görüldü.
Kontrol grubu ile yapılan karşılaştırma şunu ortaya koydu: Şükretme duygusu içinde olan grup, sadece bütünüyle hayatın değerini daha fazla bilmekle kalmamış, aynı zamanda kendilerini daha iyi hissediyor ve daha olumlu duygular yaşıyordu; daha mutlu, daha azimli, daha enerjik ve daha iyimser bir tutum ortaya koymuşlardı.
Ayrıca diğer kimselere göre çok daha cömert olan bu insanlar, başkalarına destek olma eğilimi gösteriyorlardı. Son olarak, hayatta sahip oldukları şeylere şükretme duygusu içinde olan insanların ayrıca uykuları daha iyiydi, daha fazla spor yapıyor ve fiziksel hastalık belirtilerini daha az gösteriyorlardı.
Bu basit alıştırma, hayatımızda iyi olan ne varsa sıradan bir şey gibi gören mükemmeliyetçi biri olmaktan kurtulup sahip olduğum şeylerin değerini bilen gerçekçi iyimserliği benimsemiş biri olmama yardımcı oldu.
Şükretmeyi alışkanlık hâline getirirsek, kendimizi mutlu hissetmek için özel bir olay yaşamaya ihtiyaç duymayız.
Yapacağımız faaliyetleri önceden listemize aldığımızda, gün içinde yaşadığımız güzel şeylerin daha çok farkına varırız.
Listede bazı maddelerin sürekli olarak tekrarlanmasında şaşılacak bir şey olmasa gerek. Benim için, Allah ve ailem mutlaka her gece listemde yer alır. Bunun dışında listede küçük ya da büyük en az beş (bazen daha da fazla) madde bulunur.
Bu basit alıştırmanın zorluklarından biri bu işi sıradan, anlamsız bir uğraş hâline getirme tuzağına düşmeden olabildiğince taze tutmaya çalışmaktır. Bu alıştırmayı yapmamızın nedeni, hayatımızdaki iyi şeyleri kanıksayarak sıradan şeylermiş gibi görmek hatasına düşmemektir.
Ne var ki bu egzersizi bir süre yaptıktan sonra alıştırma sıradanlaşıp amacının dışına çıkabilir.
Tekrarlanan faaliyetlerin insanı âdeta duyarsızlaştıran bir sıradanlığa dönüşmesine engel olabilmek için alabileceğimiz birkaç önlem vardır.
Mesela, Sonja Lyubomirsky’nin önerdiği gibi, bu çalışmayı her gün değil haftada bir yapılacak şekilde planlayabiliriz. Ancak, bu alıştırmayı haftada bir yapmanın olumsuz bir yönü vardır; şükretme tutumunun zihinlere yerleşme olasılığı azalır.
Listeyi ya da listedeki maddeleri çeşitlendirmek için bilinçli bir gayret gösterirsek, bir yandan faaliyetleri günlük çalışmalar şeklinde planlar, diğer yandan da listenin içeriğini taze tutmaya çalışırsak, her iki dünyada da en iyi düzeye ulaşabiliriz.
Sözgelimi, dikkatimi bir gün kızım İpek’in gülüşüne, ertesi gün yeni öğrendiği bir sözcüğe odaklayabilirim. Bu çalışmayı başka şekilde farklılaştırmak da mümkündür.
Arada bir eşimizle listeyi paylaşabilir, sahip olduğumuz için şükrettiğimiz şeylerin resimlerini yapabiliriz. Listedeki maddeleri görsel hâle getirerek hayal etmeye çalışmak işe yarayabilir. Bilişsel psikoloji dalında araştırmalar yapan Stephen Kosslyn’in belirttiği gibi, “Çocuklar düşünürken büyüklere göre resimlere daha fazla ağırlık verirler.
Çocuklar düşüncelerinde tarif ve tanımlara dayalı sunumlardan ziyade resimleri kullanma eğilimi gösterirler. Kosslyn’e göre, gençler arasında daha yaygın olarak gördüğümüz “çocuklara özgü tazeliği” yaratan şey, düşünceleri resimlerle ifade etmek konusundaki çocuklarda görülen bu eğilimdir.
Eşim, çocuklarım, anne-babam ve kardeşlerim hayatımda olduğu için daha önce binlerce kez şükretmiş olsam da “ailem” hakkındaki duygu ve düşüncelerimi yazıp onları bir bir gözümde canlandırmak, düşüncelerimi uzun süre taze tutmama yardımcı oluyor.
Hayal gücümüzü başka şekillerde kullanmamız da mümkün.
FARKINDALIK KAZANMAK
Tadına doyulmayacak kadar lezzetli bir yemeğin ardından hissettiğimiz duyguyu yeniden yaşamaya çalışmak gibi. Lezzetli bir yemek, çocuğumuz, dinlediğimiz bir müzik ya da yağan yağmur, sahip olduğumuz ya da yaşadığımız şeyler için şükretme duygusu hissettiğimiz ne varsa hepsinin doyasıya tadına varırız.
Genel olarak ifade etmek gerekirse, şükretme duygumuzu ifade etmenin anahtarı, farkındalık kazanmaktır. “Önceden oluşturulmuş kalıplaşmış yapıların tutsağı olmak yerine, içinde bulunduğumuz durum ve çevre hakkında yeni ayrımlar yaparak” farkındalık hâlinde yaşamayı devamlı bir yaşam tarzına dönüştürmek mümkündür.
Özü itibarıyla yaşadıklarının farkında olmak, gerçekçi iyimserliği ilke edinen insanın bilişsel ve davranışsal düzeyde gösterdiği esnek tutumla ilgili bir durumdur. Farkında olmama hâli ise, mükemmeliyetçi insanın katı zihniyeti içine sıkışıp kalmış olmaktır.
Örneğin, hayatımızda her gün gördüğümüz, bizim için sıradan hâle gelmiş olan bir nesneyi orijinal bir şekilde kullanmayı öngören bir fikir tasarladığımızda, aşina bir yüzde yeni bir ifade gördüğümüzde farkındalık hâlini yaşıyoruz demektir.
Aynı şekilde, sahip olduğumuz için şükrettiğimiz şeyleri yazarken küçük ayrıntılara ya da yeni varyasyonlara dikkat ederek onlara yeni bir bakış açısıyla bakmaya çalışıyorsak bu, bizim yaşadığımız olayın içinde var olduğumuz anlamına gelir.
Yapılan çok sayıda araştırma, Langer’in önerdiği şekilde yeni ayrımların farkına varmaya yönelik çalışmalar yapmanın mutluluğu, yaratıcılığı, kendi kabullenmeyi, başarıyı ve beden sağlığını olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor.
Şükretme alıştırmasını üst düzeyde bir farkındalık içinde yapacak olursak —hayatımızda iyi olan şeylerin değerini bilip doyasıya tadına varmak için zaman ayırır, çaba sarfedersek— iki önemli yarar sağlarız:
İlk olarak, sahip olduğumuz her şeyin değerini daha iyi anlarız; bu da hayatımızdaki güzelliklerin artmasını sağlar.
İkincisi, bizim için faydalı bir çalışma olan farkındalıkla ilgili bu alıştırmadan önemli kazanımlar elde ederiz.
BİRAZ DÜŞÜNELİM!
Etrafınıza şöyle bir bakın. Çevrenizde daha önce farkına varmadığınız neler var? Daha önce görmeye alışık olduğunuz şeyleri farklı şekilde algılamak mümkün mü? Daha önce gözünüzden kaçmış ama şimdi görebildiğiniz neler var? Etrafınızdaki şeylere farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak yeni bir bakış açısı var mı?
MİNNETTARLIK DUYMAK
Başkalarına —anne-babamıza, öğretmenlerimize, arkadaşlarımıza, öğrencilerimize— karşı duyduğumuz minnettarlığı açık şekilde ifade etmek, kendimizi olduğu kadar başkalarının da kendilerini daha iyi hissetmesini sağlayan en etkili yöntemlerden biridir.
Martin Seligman, olumlu psikoloji üzerine verdiği dersin bir bölümünü minnettarlık duygusunu ifade etmek üzere yapılacak ziyaretlerle ilgili çalışmalara ayırmıştır. Öğrencilerinin kendilerine herhangi bir konuda şu veya bu şekilde yardım etmiş olan bir kimseye minnettarlık duygularını ifade etmelerini, sonra da kendisini ziyaret edip ona bu mektubu okumalarını istiyordu.
Seligman ve öğrencilerinin ifadeleri ve daha sonra yapılan araştırmalarda yapılan bu çalışmanın, mektubu veren ve alan kişiler ve onların arasındaki ilişkiler üzerinde olumlu etkiler yarattığı görüldü.
Bir babanın on yılı aşkın zaman içinde ilk kez çocuğuna sarıldığını, yıllar önce bitmiş gibi görünen bir dostluğun yeniden canlandığını, eski bir antrenörün buluşma sonrasında eskisinden daha genç görünümlü biri olarak ayrıldığını görebilirdiniz. Minnettarlık duygusunun çok güçlü bir his olduğu bir gerçek.
Minnettarlık ifade eden bir mektup, teşekkür notundan daha fazla anlam taşır, Karşınızdaki İnsanın sizin için ne hissettiğini, hayatınıza neler kattığı gibi konularda uzun uzun düşünmenizi gerektirir. Minnettarlık duygusunu ifade etmenin pek çok farklı yöntemi olsa da bu duygumuzu ifade etmek için yapacağımız ziyaretin yerini hiçbir şey tutamaz.
Öncelikle, mektup alıcı kişiye verilsin ya da verilmesin sadece böyle bir mektubu yazma eylemi bile yazan kişiyi mutlu eder, onda güzel duygular uyandırır.
İkincisi, mektubu kaleme alan kişinin yazma eylemi için harcadığı zaman ve çaba, mektubu alacak olan kişinin kendini değerli hissetmesini sağlar.
Üçüncü olarak, yapılan ziyaret kişisel bir temas olanağı yaratacağı için, oluşturulan birliktelik sonucu yaşanan güzel duygular daha yoğun bir şekilde hissedilir.
Son olarak, gerçek bir mektubun var olması, mektubu alan kişinin yazılan satırları defalarca okuyup bu yoğun duyguları tekrar tekrar yaşayabileceği anlamına gelir; bu şekilde tek bir hareketin uzun süren etkiler yaratması mümkün olur.
Minnettarlık mektubu, kendisine hitap edilen kişiye öğretmen, arkadaş, anne-baba, antrenör ya da patron olarak kendisinin çok başarılı olduğu mesajını verir. Böyle bir mektubu vermenin veya almanın yarattığı duyguların, elde ettiğimiz büyük başarıların ardından yaşadığımız duygulardan çoğu zaman daha az olumlu ve daha az yoğun olduğu söylenemez. Sonuç olarak, başarı anlayışımız, daha önce sıradan olarak görüp önemsemediğimiz başarıları da içine alacak şekilde genişler.
Bir öğretmen okulda yaptığı günlük işlere ilgi çekici olmayan, sıradan faaliyetler olarak bakıyor olabilir; bir öğrencisinden aldığı minnettarlık duygusu ifade eden bir mektup onu öylesine etkiler ki, bu mektup sayesinde verdiği emeklerin öğrencilerine ne kadar önemli katkılar sağladığını ve aslında ne kadar büyük başarılar elde ettiğini anlar.
Yazacağımız tek bir minnettarlık mektubu, mutlu olmanızı, kendimizi daha İyi hissetmemizi sağlar. Şükran duygularımızı ifade ettiğimiz mektupların ve ziyaretlerin daha kalıcı bir etki yaratması için bu tür davranışlarımızın alışkanlık hâline gelmesi gerekir.
Haftada bir, iki haftada bir ya da ayda bir kez yazacağımız bir mektup, düşündüğümüzden çok daha güzel sonuçlar doğurabilir.
BİRAZ DÜŞÜNELİM!
Etrafınıza şöyle bir bakın. Çevrenizde daha önce farkına varmadığınız neler var? Daha önce görmeye alışık olduğunuz şeyleri farklı şekilde algılamak mümkün mü? Daha önce gözünüzden kaçmış ama şimdi görebildiğiniz neler var? Etrafınızdaki şeylere farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak yeni bir bakış açısı var mı?
Sahip olduğumuz şeyler için şükreder, elde ettiğimiz başarıları sıradan bir olay gibi görmezsek hayatımızda başarının daha fazla yer bulmasını sağlarız. Daha çok sayıda insanın başka kimselere —anne-babalarına, meslektaşlarına, eşlerine, öğretmenlerine ve dostlarına—minnettarlık duygularını ifade etmesi durumunda, dünya üzerinde güzellikler artacaktır.
Minnettarlık duymak, sadece erdemlerin en büyüğü değil, aynı zamanda her şeyin kaynağıdır- Cicero
ALIŞTIRMALAR
Yeterince İyi
Hayatınızda önemli yeri olan alanların listesini yapın. Meslek, aile, romantik ilişkiler, dostluk, sağlık, seyahat, hobi, sanat gibi sınıflandırmalar yapabilirsiniz.
İlk olarak her grubun altına ideal olarak ne yapmak istediğinizi ve ideal koşullarda o faaliyete ne kadar zaman ayırmak istediğinizi yazın.
Sonra, her bir grup için yapmaktan vazgeçebileceğiniz faaliyetler ile mutlaka yapmak istediğiniz işleri birbirinden ayıracak şekilde işaretleyin.
Yapılmasını gerekli bulduğunuz faaliyetleri yeterince İyi başlığıyla hazırladığınız listeye yazın.
Örneğin, iş hayatıyla ilgili listede idealiniz haftada seksen saat çalışmak olabilir. Diğer kısıtlama ve istekler göz önüne alındığında bu, fazla gerçekçi olmayabilir. Bu durumda haftada elli saat çalışmak sizin için yeterince İyi sayılabilecek bir seçenek olabilir.
Arkadaşlarla ilgili grupta arkadaşlarınızla her akşam iş çıkışı buluşmak sizin için ideal bir plan olabilir; hâlbuki haftada İki kez görüşmek sizin için yeterince iyi bir seçenektir. Her şeyin mükemmel olduğu bir dünyada haftada on beş set golf oynamanız mümkün olabilirdi; ancak, haftada üç set hiç de fena sayılmaz.
Kategori-Grup | İdeal (Mükemmel) | Hiç Fena Değil (En Uygun) |
İş | 85 Saatlik Haftalar | 50 saatlik haftalar |
Arkadaş | Günlük Buluşmalar | Haftada iki kez buluşma |
Masa Tenisi Oynamak | İki günde bir set oynamak | Ayda üç set oynamak |
Bu değişiklikleri yaptıktan sonra arada bir listenize göz atın.
Çok şey yapmaya çalışıyor olabilir misiniz? Ya da çok az?
Yaşamınızda neler değişti?
Hayatınızın bir alanında verdiğiniz ödünler mutsuz olmanıza neden oluyor mu?
Bir faaliyeti daha fazla, diğerini daha az yapmanız mümkün mü? Bu noktada ideal dengeyi bulmanın sihirli bir formülü olmadığı bir gerçek. Dahası, biz ve içinde bulunduğumuz durumlar değiştikçe zaman içinde ihtiyaç ve isteklerimiz de değişiyor. Dışarıdan gelen kısıtlamalara ve içinizden gelen istek ve ihtiyaçlara kulak verin.
Minnettarlık Ziyareti
Değer verdiğiniz birine mektup yazarak kendisine duyduğunuz minnettarlığı ifade edin. Geçmişte yaşadığınız olaylardan söz ederek sizin için yaptıklarından dolayı ona şükran borçlu olduğunuzu anlatın. Böyle bir mektubu yazmak bile sizin için çok yararlı olacaktır. Ancak, mektubu postayla göndermeniz veya daha güzeli, kendisine elden vermeniz çok daha anlamlı bir davranış olacaktır.
Minnettarlık duyduğunuz başka en az beş kişinin adlarını yazın- Her birine ayrı ayrı mektup yazıp vereceğiniz tarihleri belirleyin ve bu programı harfiyen uygulayın.