İnanç Kalıplarını tanımamıza yarayan üç tane ana özelliği vardır:
- İnanç kalıpları hayat boyu süren temalardır
- İnanç kalıpları özyıkıcıdır.
- İnanç kalıpları hayatta kalmak için savaş verirler.
Daha önce de söylediğimiz gibi inanç kalıpları bizim gerçekliğimizi tanımlar, onları doğruymuş gibi bakar ve yapışırız; çocuklukta başlar ve yaşam boyu tekrar eder.
İnanç kalıbı, Terk Edilme ve Güvensizlik veya Duygusal Yoksunluk veya tanımladığımız diğer herhangi inanç teması olabilir. Sonuç olarak ortaya çıkan şudur: Yetişkin olarak, çocukluğumuzda bize en çok zarar veren durumları tekrardan yaratmayı başarıyoruz.
Bir inanç kodunuz özyıkıcıdır. Bu nitelik, terapistler için inanç kodlarını izlemeyi çok çetrefilli kılar. Birinin yeniden terk edildiğini veya birinin kötüye kullanıldığını durumlarla karşılaşabiliriz.
Hastalar, tıpkı “Işıkta yanan bir pervane” gibi inanç kodlarını tetiklendiği durumlara doğru çekilirler. Bir kod veya şema, bizim kendilik algımıza, sağlığımıza, diğerleri ile olan ilişkimize, işimize, mutluluğumuza, ruh durumlarımıza zarar verir. Hayatımızı her açıdan etkilerler.
İnanç kodları, hayatta kalmak için çok savaş verirler. Bunu sürdürmek için güçlü bir itilme hissederiz. Bu tutarlılık, insan güdüsünün bir parçasıdır. Biz inanç kodunu biliriz. Acı verse bile rahat ve tanıdıktır. Bu yüzden değiştirmesi çok zordur. Ayrıca inanç kodları veya şemaları genellikle çocukken yaşadığımız, aileye uyum sağlayabildiğimiz için gelişmiştir.
Belki bu kodlar biz çocukken gerçekçiydi; ancak yararlı bir amaca hizmet etmeseler bile bizim onları sürdürmeye devam etmemiz sorunun kendisidir.
İNANÇ KODLARI NASIL GELİŞİR
İnanç kodlarının gelişimine birkaç unsur etki eder: İlki mizaçtır. Mizaç doğuştan gelir. Bizim duygusal yanımızdır; olaylara nasıl tepki verdiğimizi belirler. Diğer bütün doğuştan gelen özellikler gibi mizacın da türleri vardır. Ayrıca, pek çok duyguyu içerir. Aşağıda, büyük bir kısmının kalıtımsal olduğunu düşündüğümüz birkaç mizaç özelliği örnek olarak verilmiştir.
MİZACIN TÜRLERİ
- Utangaç <-> Canayakın
- Çekinqen <-> Girişken
- Soğuk <-> Duygusal
- Kayqılı <-> Korkusuz
- Hassas <-> Dayanıklı
Mizacınızı, bütün bu özellikteki yeriniz ile daha bilmediğimiz veya anlayamadığımız başka kavramların birleşimi olarak düşünebilirsiniz. Doğal olarak davranış çevreden de etkilenir, Güvenli ve bakım veren bir çevre utangaç bir çocuğu biraz daha cana yakın yapabilir ve eğer kötü giden şeyler varsa daha dayanıklı olan bir çocuk yenik düşebilir.
Kalıtım ve çevre bizi şekillendirir ve etkiler. Bu durum, daha az bir düzeyde olmasına rağmen, boya gibi sadece fiziksel gözüken özelliklerimiz için de geçerlidir. Belirli bir boyda olma potansiyeli ile doğarız ve o potansiyele ulaşmamız kısmen çevremize bağlıdır — iyi beslenme, sağlıklı bir çevrede büyüme gibi.
Çevremizdeki en önemli faktör ailemizdir. Daha geniş bir kapsamda, aile ortamımız erken dönem dünyamızın şekillendiricisidir.
Biz bir inanç kalıbımızı görselleştirdiğimiz zaman, neredeyse her zaman çocukken içinde yaşadığımız ailemizden bir dramayı canlandırıyoruzdur. Örneğin, Annesi tarafından terk edilmiş veya babası tarafından taciz edilmiş biri bunu kafasında canlandırır.
Çoğu durumda, ailenin etkisi doğumda en fazladır ve çocuk büyüdükçe azalır. Akranlar ve okul gibi diğer etkiler önem kazanır. Ama aile hep birincil durum olmaya devam eder. Zararlı inanç kodları çocukluk çevreleri yıkıcı olduğu zaman gelişir. Aşağıda birkaç örnek verilmiştir:
YIKICI ERKEN DÖNEM ÇEVRE ÖRNEKLERİ
- Ebeveyninizden bir tanesinin sözel, fiziksel veya cinsel tacizleri ve diğerinin pasif ve çaresiz kalması.
- Ebeveyninizin duygusal olarak mesafeli olup sizden başarılı olmanız için yüksek beklentilerinin olması.
- Ebeveyninizin etmesi. Sizin, aralarında kalmanız.
- Ebeveynden bir tanesinin hasta ve depresif olup diğerinin etrafta olmaması. Sizin bakım veren olmanız.
- Bir ebeveyn ile iç içe geçmeniz. Sizden eşin yerini dolduracak biri gibi davranmanız beklenmesi.
- Bir ebeveynin korkak ve aşrı koruyucu olması. Bu ebeveynin yalnız kalmaktan korkması ve size yapışması,
- Ebeveyninizin sizi eleştirmesi. Yaptıklarınızın hiçbir zaman yeteri kadar iyi olmaması
- Ebeveyninizin çok fazla serbestlik tanıması. Size sınır koymaması.
- Akranlarınız tarafından reddedilmeniz veya farklı hissetmeniz
Kalıtım ve çevre birbiriyle ilişki halindedir. İnanç kodlarımızın çocukluğumuzun yıkıcı etkileri mizacımız ile etkileşim halindedir. Mizaç, ebeveynlerimizin bize olan davranışlarını kısmen yönlendirir. Örnek olarak, genellikle ailedeki bir çocuk taciz edilmek için seçilmiştir.
Mizacımız bize yapılan davranışa karşı nasıl tepki vereceğimizi kısmen yönlendirir. Aynı ortamda olmalarına rağmen iki çocuk çok farklı tepkiler verebilir. İkisi de tacize uğrayabilir ama biri edilgen davranırken diğeri savaşabilir.
BİR ÇOCUĞUN GELİŞMESİ İÇİN NEYE İHTİYAÇ VARDIR
İyi uyum gösteren yetişkinler olabilmemiz için çocukluğumuzun kusursuz olmasına gerek yoktur. DW. Winnicott’un da söylediği gibi “yeteri kadar iyi olması” yeterlidir. Bir çocuğun güvende hissetmeye, başkalarıyla bağlılık hissetmeye, özerkliğe, özsaygıya, kendini ifade etmeye ve gerçekçi sınırlara ihtiyacı vardır.
Eğer bunlar karşılanırsa, çocuk o zaman gelişiminde sağlıklı olarak ilerleyecektir. Çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmasında ciddi eksiklikler olduğu zaman sorunlar oluşmaya başlar. Bu eksiklikler tam da bizim inanç kodu dediğimiz şeyleri yaratırlar.
GELİŞMEK İÇİN NEYE İHTİYACIMIZ VAR
- Temel Güvenlik
- Başkaları ile bağlanma
- Özerklik
- Özgüven
- Kendini ifade etme
- Gerçekçi sınırlar
GÜVENDE OLMA (İNANÇ KODU: TERK EDİLME, KUŞKUCULUK ve KÖTÜYE KULLANILMA)
Bazı inanç kodları diğerlerine göre daha esastır. Güvende Olma kodları en temel olandır. Bir bebek bile buna sahip olabilir. Bir bebek için güvende hissetmek kesinlikle çok önemlidir. Ölüm-kalım meselesidir.
Temel Güvenlik kodları çocuğun kendi ailesinin ona nasıl davrandığını kapsar. Terk edilmek veya taciz edilme tehditleri bize en yakın olan kişilerden gelir; bizi sevmesi, koruması ve bize bakması gereken kişilerden.
Küçükken terk edilen veya tacize uğrayan kişiler en çok zarar görenlerdir. Kendilerini güvende hissettikleri hiçbir yer yoktur. Her an kötü bir şey olacağını hissederler. Sevdikleri biri onları incitebilir veya terk edebilir. Kırılgan ve savunmasız hissederler. Onların dengesini bozmak çok kolaydır. Ruh durumları gergin ve değişkendir. Dürtüsel ve özyıkıcıdırlar.
Bir çocuğun güvenli ve sabit bir aile ortamına ihtiyacı vardır. Güvenli bir evde ebeveynin çocukları için hep ulaşılabilir olacağı öngörülür. Ebeveynler hem fiziksel hem de duygusal olarak çocuklan için oradadırlar. Hiç kimse kötü davranışa maruz kalmaz. Kavgalar normal sınırlar içindedir. Kimse ölmez veya uzun süreler çocuğu yalnız bırakmaz.
Aşırı derecede alkolik olan bir ebeveyniniz varsa, güvenlik ihtiyacınız neredeyse hiçbir zaman tam olarak karşılanmamıştır.
Bası insanların yetişkin olarak istikrarsızlığa bağımlı olduğunu görebiliriz. İstikrarsız durumlar onları tıpkı bir mıknatıs gibi çeker. Özellikle, bu kişi istikrarsız kadınlara veya erkeklere karşı aşırı bir çekim hissederler. Çok fazla bir kimya hisseder.
Kendini güvende hisseden çocuk rahatlar ve güvenir. Temel güvenlik duygusu her şeyin temelindedir. Bu duygu olmadan çok az şey mümkündür. Diğer gelişimsel süreçlere güven duygusu olmadan geçemeyiz. Güvenlik konularıyla ilgili kaygılar için o kadar fazla enerji tüketirler, diğer konular için çok az kalır.
Güvenli olmayan çocukluk durumlarının tekrar edilmesi en tehlikeli olanlardır. Sonuç olarak, siz bir özyıkıcı ilişkiden diğerine aceleci bir şekilde geçersiniz ya da ilişkiye girmekten hepten kaçınırsınız.
BAŞKALARI İLE BAĞLANMA
(İNANÇ KODU: DUYGUSAL YOKSUNLUK ve SOSYAL İZOLASYON)
Bir bağlanma algısı geliştirmemiz için sevgi, ilgi, empati, şefkat, saygı, anlayış ve korunmaya İhtiyaç vardır. Başkaları ile ilişki kurmanın iki yolu vardır:
İlki “YAKINLIKTIR”
Genetikle yakın ilişkiler aile, sevgili ve çok iyi arkadaşlar arasında olur. Onlar bizim en yakın duygusal bağlarımızdır. En yakın ilişkilerimizde, annemize veya babamıza olan bağlılığımız gibi bir bağ hissederiz.
İkinci bağlanma olarak “SOSYAL BAĞLANTILARDIR”
Ait olma hissini daha geniş sosyal bir dünyaya uyum sağlamayı kapsar. Sosyal ilişkiler arkadaş çevreleri ve gruplar arasında olur.
Bağlanma sorunları hemen göze çarpmayabilir. Hatta, çok güzel uyum sağlıyor gibi gözükebilirsiniz. Bir aileniz, sevdikleriniz olabilir ve bir topluluğun parçası olabilirsiniz. Ama yine de içten içe kendinizi kopuk hissedersiniz.
Yalnız hissedersiniz ve daha önce sahip olmadığınız bir ilişkiyi arzularsınız. Sadece zeki bir kişi sizin çevrenizdeki insanlarla gerçekten bağ kurmadığınızı fark eder. İnsanları biraz mesafede tutarsınız. Kimsenin çok yakına gelmesine izin vermezsiniz. Veya sizin sorunlarınız çok aşırı olabilir. Yalnız bir kimse olabilirsiniz ya da her zaman yalnız olmuş biri.
Bazılarımız duygusal bir boşlukta, babasını veya annesini neredeyse hiç tanımadan büyümüş olanlar vardır. Annesi veya babası ise soğuk ve mesafeli olabilir. Duygu paylaşımı veya fiziksel çekim hiç yokmuş.
Çocuklukta üç tür yoksunluk görülebilir, bunlar;
- Bakım
- Empati
- Koruma
Eğer bağlanma sorununuz varsa, o zaman yalnızlık sizin için bir sorundur. Kimsenin sizi derinden bildiğini ve sizinle derinden ilgilendiğini hissetmezsiniz (Duygusal Yoksunluk şeması). Veya dünyadan İzole olduğunuzu ve hiçbir yere uyum sağlayamadığınızı hissedersiniz (Sosyal izolasyon şeması). Yaşadığınız boşluk duygusudur; bağlanmak için açlıktır.
ÖZERKLİK (İNANÇ KODU: BAĞIMLILIK ve DAYANIKSIZLIK)
Özerklik, ebeveynimizden ayrılıp dünyada yaşıtlarımız gibi bağımsız olarak yaşayabilme becerisidir. Yani kendi kararını veren yetişkinleriz.
Evden ayrılabilmek, ebeveynimizin yönlendirmelerine ve desteğine bağlı kalmadan bir hayatımızın, kimliğimizin ve kendi hedef ve amaçlarımızın olmasını sağlayan bir beceridir. Birey olarak hareket edebilmektir-kendiliğimizin olmasıdır.
Özerkliği önemseyen bir ailede büyüdüyseniz, o zaman ebeveyniniz size kendine yetme becerilerini öğretmiştir. Sorumluk alma konusunda sizi cesaretlendirmiş ve iyi muhakeme yapmayı öğretmiştir.
Dış dünyaya karışıp akranlarınızla etkileşim içinde olma konusunda sizi cesaretlendirmişlerdir. Sizi aşırı korumak yerine, dünyanın güvenli olduğunu ve kendinizi nasıl güvende tutacağınızı öğretmişlerdir. Ayrı bir kimlik geliştirme konusunda sizi cesaretlendirmişlerdir.
Fakat; bağımlılığı teşvik eden sağlıksız bir çocukluk ortamınız olmuş olabilir. Ebeveyniniz size kendinize güvenme becerilerini öğretmemiş olabilir. Onun yerine, sizin için her şeyi yapmışlardır ve kendi kendinize bir şeyler yapma eğiliminizi küçük görmüşlerdir.
Dünyanın tehlikeli olduğunu öğretmiş olabilirler ve sizi durmadan olası tehlikeler ve hastalıklar konusunda uyarmışlardır. ‘Doğal eğilimlerinizi sürdürmekten sizi alıkoymuşlardır. Bu dünyada geçinebilmek için kendi yargılarınıza ve kararlarınıza güvenmemenizi öğretmiş olabilirler.
Bazılarımızın çeşitli fobileri vardır. Küçükken aşırı korunmuş olabiliriz. Ebeveynlerimiz, kendileri durmadan tehlikeler konusunda kaygılandıkları için bizleri bu tehlikeler konusunda durmadan uyarmış olabilirler.
Aslında ebeveyniler olarak verdikleri mesaj “dünyada dayanıksız olmayı” öğretmişlerdir. Ebeveynlerimiz bu yaklaşımı kötü niyetli olarak yapmazlar. Kendileri korktukları için çocuklarını korumaya çalışırlar. Genellikle durum budur.
Aşrı korumacı aileler çocuklarını çok da sevebilirler. Ancak bazılarımız “Dayanıksızlık” kodunu geliştirmiş olabilir. Bu dünyada özerk olma becerisi zarar görmüş ve dış dünyaya açılıp bir şeyler yapmaktan korkar olmuş olabilirler.
Hayata atılacak kadar kendini güvende hissetmek, özerkliğin bir parçasıdır. Günlük görevler konusunda kendini yeterli hissetmek ve ayrı bir kendilik algısı olması diğer parçalarıdır.
Bağımlılıkla birlikte dünyayla başa çıkabilme duygusunu geliştiremezsiniz. Muhtemelen aileniz aşırı koruyucudur. Sizin yerinize karar verirler ve sizin sorumluluklarınızı üstlenirler. Hatta gizlice sizi küçük görmüş olabilirler ve kendi başınıza bir şey yapmaya çalıştığınızda eleştirmiş olabilirler. Bunun sonucunda, yetişkin olarak daha güçlü ve aklı başında gördüğünüz insanlardan tavsiye veya parasal destek olmadan tek başınıza başa çıkamayacağınızı hissedersiniz.
Eğer ailenizden ayrılsanız bile —bu inanç kodu olan çoğu kişi ailelerinden hiç ayrılmazlar— ebeveyn figürü olarak gördüğünüz biri ile İlişkiye girersiniz. Ebeveynin yerini doldurabilecek bir eş veya patron bulursunuz.
Bağımlı kişilerin gelişmemiş kendilik algıları vardır. Kimlikleri ebeveyninin veya eşlerinin kimlikleri ile birleşmiştir. Bunun tipik örneği, kocasının hayatı içine tamamen çekilen ve kendi kimlik algısını kaybeden kadındır. Kocasının istediği her şeyi yapar. Kendi ait arkadaşları, ilgi alanları ve fikirleri yoktur. Konuştuğu zaman kocasının hayatından bahseder.
Hayata atılacak kadar güven, yeterlilik hissi, güçlü bir kendilik algısı, özerkliğin bileşenleridir.
ÖZGÜVEN (İNANÇ KODU: KUSURLULUK ve BAŞARISIZLIK)
Özgüven, kişisel, sosyal ve iş hayatımızda değerli olduğumuz hissidir. Çocukken ailemizde, arkadaşlarımız tarafından ve okulda sevilmiş ve saygı duyulmuş olma hissinden kaynaklanır.
İdeal olarak, hepimiz özgüvenimizi destekleyen bir çocukluk yaşamayı isteriz. Ailemiz tarafından sevilmiş ve takdir edilmiş, akranlarımız tarafından kabul edilmiş ve kendimizi okulda başarılı hissetmiş olmayı isteriz. Aşırı eleştiri veya reddedilme olmadan övgü ve cesaretlendirme ile büyümeyi isteriz.
Ama sizin başınıza gelen bu olmayabilir. Olasılıkla sizi durmadan eleştiren bir ebeveyniniz veya ablanız/ağabeyiniz vardı. Yaptığınız hiçbir şey kabul edilir değildi. Kendinizi sevilmez hissettiniz. Belki de akranlarınız tarafından reddedildiniz. Ve bu sizi istenmeyen birisi olarak hissettirdi. Ya da okulda veya sporda başarısız hissettiniz.
Yetişkin olarak, hayatınızın belli alanlarında kendinizi güvensiz hissedebilirsiniz. Savunmasız hissettiğiniz alanlarda kendinize güveniniz yoktur; yakın ilişkiler, sosyal ortamlar veya iş gibi. Savunmasız alanlarınız içinde diğer insanlara karşı kendinizi daha aşağıda hissedersiniz. Eleştiri ve reddedilmeye karşı aşırı hassassınızdır. Zorluklar sizi kaygılandırır. Ya zorluklardan kaçınırsınız ya da bunları eksik veya hatalı bir şekilde halledersiniz.
Özgüven kapsamındaki iki inanç kodu, “Kusurluluk ve Başarısızlık”tır.
Kişişel ve iş alanlarında değersizlik hissi ile uyumludur. Başarısızlık teması başarı ve iş alanlarında yetersizlik hissini içerir. Akranlarınızdan daha az başarılı, zeki veya yetenekli olduğunuz hissidir. Kusurluluk teması ise sizin kalıtımsal olarak eksik olduğunuz hissini içerir. Bir kişi sizi ne kadar daha derinden bilirse siz o kadar daha sevilmez olursunuz. Kusurluluk teması veya inanç kodu genelde diğer şemalara eşlik eder.
Bazı danışanlarda üvey babası tarafından cinsel olarak tacize uğramış biri vardı. Kuşkuculuk ve Kötüye Kullanılma ile Kusurluluk temasının birarada görülmesi çok yaygındır. Çocuklar neredeyse her zaman taciz için kendilerini suçlarlar; kendilerinin çok kötü olduklarını ve sevilmeye değer olmadıklarını ve bu tacizi hak ettiklerini düşünürler.
Bir danışan ise bir kadından diğerine geçen bir adamdır. Derin kusurluluk hisleri vardır. Bu hislerini yüksekten bakarak ve çevresine soğuk bir tavır göstererek kapatır. İnsanları memnun etmeye çalışan bir danışan da kendini kusurlu hisseder. Bu danışan da kendi ihtiyaçlarını inkâr etmesinin nedeninin bir kısmı da kendini daha fazlasına değer bulmamasıdır.
Özgüvenin yaralanması utanmamıza neden olur. Utanma, bu alandaki en baskın duygudur. Eğer kusurluluk ve başarısızlık inanç kodunuz varsa o zaman hayatınız kendiniz hakkında utanma ile doludur.
KENDİNİ İFADE ETME
(İNANÇ KODU: BOYUN EĞİCİLİK ve YÜKSEK STANDARTLAR)
Kendini ifade etmek, kendimizi ortaya koyma özgürlüğümüzdür. İhtiyaçlarımızı, hislerimizi (öfke dahil) ve doğal eğilimlerimizi ifade edebilmektir. Kendi ihtiyaçlarımızın diğerlerininki kadar önemli olduğu inancını vurgular.
Hepimiz aşırı bir kısıtlamaya maruz kalmadan içimizden geldiği gibi hareket etmekte özgürüzdür. Bizi mutlu eden, sadece çevremizdekileri değil, aktivitelere devam etmeye ve ilgi alanlarımızın olması konusunda özgürüzdür. Eğlenme ve oyun oynamaya zaman ayırma iznimiz vardır. Teşvik edildiğimiz tek konu sadece durmadan çalışıp yeterli olmak değildir.
Kendini ifade etmeyi sağlayan çocukluk ortamlarında, kendi doğal ilgilerimizi ve tercihlerimizi keşfetmeye teşvik ediliriz. İhtiyaçlarımız ve isteklerimiz karar verme aşamasında ciddiye alınır. Üzüntü, öfke gibi duygularımız eğer başkalarına ciddi bir şekilde zarar vermiyorsa, ifade etmeye izin verilir. Düzenli olarak eğlenceli, kısıtlanmamış ve hevesli olmaya iznimiz vardır. İş ve oyunu dengelememiz konusunda teşvik ediliriz. Standartlar mantıklıdır.
Kendini ifade etmeyi, sizi bir birey yerine koymayan veya onaylamayan bir ailede büyüdüyseniz, büyük olasılıkla ihtiyaçlarınızı, tercihlerinizi veya hislerinizi söylediğiniz zaman suçlu hissettirildiniz veya cezalandırıldınız. Ebeveyninizin ihtiyaçları ve hisleri sizinkilerin önüne geçti. Güçsüz hissettirildiniz. Eğlenceli ve rahat bir şekilde hareket ettiğiniz zaman utandınız, Eğlence ve zevke karşı iş ve başarı aşırı vurgulanır. Siz mükemmel bir şekilde davranmadıkça ebeveyniniz tatmin olmaz.
İnsanları memnun etmeye çalışan birisi kendini ifade etmesini zedeleyen bir ortamda büyümüştür. Babası veya annesi eleştirel ve kontrol edici olabilir ve annesi sık sık depresif veya hasta da olabilir.
Bu tür ortamlarda büyüyen kişiler ebeveynleri onları kendi amaçları için kullanıyordur. Ebeveynini kızdırmamak veya depresif yaşamamak için kendi ihtiyaçlarını geriye atmayı öğrenmişlerdir. Çocukluğu zalim bir ortamda özveriyle geçer genelde.
Bu tip bir aile ortamında yaşayan biri kendisini “Kendimi hiç çocuk olmamışım gibi hissediyorum” şeklinde tanımlayabiliyor.
Kendinizi ifade etmenizin kısıtlı olduğunu gösteren üç işaret vardır:
1) Sizin diğer insanlara karşı aşırı uyumlu olmanızdır.
Siz her zaman başkalarını memnun edersiniz hep başkaları ile ilgilenirsiniz. Tıpkı bir kurban gibi kendinizi başkalarının ilgisinden mahrum bırakırsınız. Çevrenizdekileri acı çekerken görmeye dayanamazsınız ve onlara yardım etmek için durmadan kendi arzularınızı feda edersiniz. İnsanlar için o kadar çok şey yapabilirsiniz ki, bu durum suçluluk duymalarına neden olabilir. Verdikleriniz karşısında takdir edilmediğinde zayıf, pasif ve gücenmiş hissedebilirsiniz. Diğer kişilerin İhtiyaçlarına çok fazla anlayış gösterirsiniz.
2) Bu alanda sorunlarınız olduğunu gösteren ikinci bir işaret sizin aşırı derecede engellenmiş ve kontrollü olmanızdır.
İşkolik olabilirsiniz. Bütün hayatınız işinizin çevresinde döner. İşiniz kariyeriniz veya herhangi başka bir şey olabilir. Her zaman mükemmel derecede güzel gözükmek için veya her şeyi mükemmel derecede temiz ve düzenli tutmak için veya her zaman her şeyi mükemmel derecede düzgün ve doğru şekilde yapmak için çalışabilirsiniz.
Duygusal olarak sıradan olabilirsiniz. Hayatınızda doğallık yoktur. Olaylara verdiğiniz doğal tepkileri bastırırsınız. Bunun nedeni ya diğer insanların isteklerini yapmak zorunda olduğunuzu hissetmenizdir (Boyun Eğicilik teması) ya da mümkün olmayacak kadar yüksek olan baz standartlara göre yaşamanızdır (Yüksek Standartlar teması). Kendi hayatınızın tadını gerçekten çıkaramadığınızı hissedersiniz. Hayatınız kasvetli ve neşeden yoksundur. Bir şekilde siz kendinizi eğlence, rahatlama ve zevkten yoksun bırakırsınız.
3) Kendini ifade Etme’deki sorunu gösteren üçüncü belirti aşırı derecede ifade edilmeyen bir öfkeye sahip olmaktır.
Kronik bir kızgınlık içende bir yerde kaynar ve neredeyse sizin kontrolünüz dışında ani bir şekilde patlar. Ve ardından depresif hissedebilirsiniz. Ödüllendirici olmayan bir rutinin içine sıkışmışsınızdır. Yapmanız gereken her şeyi yapıyorsunuzdur ama bunların hiçbirinden zevk almıyorsunuzdur.
GERÇEKÇİ SINIRLAR (İNANÇ KODU: HAKLILIK)
Gerçekçi Sınırlar’la ilgili yaşanan sorunlar, birçok yönden kendini İfade Etme sorunlarının tam zıttıdır. Kendini İfade Etmeye İzin verilmediği zaman aşırı kontrollü olursunuz. Kendi ihtiyaçlarınızı bastırıp başkalarının ihtiyaçları ile ilgilenirsiniz.
Sınırlarla ilgili sorunlarda kendi ihtiyaçlarınıza o kadar fazla dikkat edersiniz ki diğerlerininkini önemsemezsiniz. Bunu o kadar aşırı uçlarda yaparsınız ki diğer insanlar sizi bencil, talepkâr, kontrolcü, benmerkezci ve narsist görebilirler.
Kendinizi kontrol etme ile ilgili sorunlarınız olabilir. O kadar dürtüşel veya duygusalsınızdır ki uzun süreli hedeflerinize ulaşmakta zorlanırsınız. Her zaman kısa vadeli doyuma doğru yönelirsiniz. Rutini ve sıkıcı görevleri tolere edemezsiniz. Ayrıcalıklı olduğunuzu ve her şeyi kendi bildiğiniz gibi yapmayı öğrenmişsinizdir.
Gerçekçi sınırlarınızın olması kendi davranışınızın üzerindeki gerçekçi içsel ve dışsal sınırları kabul ediyorsunuz anlamına gelir. Bu, kendi eylemlerimizle başkalarının ihtiyaçlarını anlama ve onları önemseme kapasitesini de içerir.
Yani adil bir şekilde kendi ihtiyaçlarımız ile diğerlerin ihtiyaçlarım dengede tutmaktır. Ayrıca hedeflerimize ulaşabilmek ve toplumdan gelen cezayı engelleyebilmek için gerekli kontrol ve kendini disiplin etmeyi uygulama kapasitesidir.
Çocukken gerçekçi sınırlar koyan bir çevrede büyüdüysek, ebeveynimiz kendini kontrol ve disiplin etmeyi ödüllendiren bazı koşullar oluşturmuşlardır. Aşırı bir şekilde boş bırakılmamış veya aşırı özgürlüğe izin verilmemiştir. Sorumlu olmak öğretilmiştir.
Okul ödevlerini yapmalıyız ve günlük ev işlerine devam etmeliyiz. Ebeveynimiz bize başkalarının bakış açısını da görmeyi ve başkalarının ihtiyaçlarına karşı hassas olmayı öğrenmemize yardımcı olmuşlardır. İnsanları gerek, siz yere incitmememiz gerektiği öğretilmiştir. Diğer insanların özgürlüklerine ve haklarına saygı duymamız öğretilmiştir.
Ama herhalde sizin çocukluğunuz gerçekçi sınırları teşvik etmemiştir. Sizin ebeveyniniz aşırı şekilde serbest bırakıp izin verici olmuşlardır. Sizin istediğiniz her şeyi vermişlerdir. Manipüle eden davranışlarımız için sizi ödüllendirmişlerdir.
Sözgelimi ne zaman bir sinir nöbeti yaşasanız, istediğinizi yapmışlardır. Yeteri kadar sizi denetlememişlerdir. Herhangi bir kısıtlama olmadan öfkenizi göstermenize izin vermişlerdir. Karşılıklılık kavramını hiçbir zaman öğrenmemişsinizdir.
Başkalarının duygularını anlama konusunda veya başkalarının duygusunu önemseme konusunda teşvik edilmemişsinizdir. Kendinizi disiplin etme veya kendinizi kontrol etme öğretilmemiştir. Bütün bu hatalar Haklılık temasına neden olabilir.
Alternatif bir senaryoda muhtemelen ebeveyniniz duygusal olarak soğuk ve yoksundular. Siz sürekli eleştirildiniz ve değersiz görüldünüz. Daha sonraki hayatınızda bu yoksunluğu ve değersiz görülmenizi kapatmak veya kaçmak için Haklılık Tema’sını geliştirdiniz.
Haklılık sizin hayatınıza zarar verebilir. En sonunda insanlar sizden bıkarlar. Ya sizi terk ederler ya da sizin davrandığınız gibi size davranırlar. Eşiniz sizden ayrılır, arkadaşlarınız sizinle vakit geçirmemeye başlar. işinizden kovulursunuz. Eğer sınır sorunlarınız kendini disiplin ve kontrol etmedeki zorlukları içeriyorsa, sağlığınız bile etkilenebilir.
Çok fazla sigara içebilirsiniz, madde bağımlısı olabilirsiniz, çok az egzersiz yaparsınız ve aşırı yiyebilirsiniz. Hatta öfkeden kendini kaybetme, birine saldırma, alkollü araba kullanma gibi suç sayılabilecek eylemlerde bulunabilirsiniz.
Kendini disiplin etmedeki sorunlar hayattaki hedeflerinizi ulaşma konusunda başarısız olmanıza neden olur. Gerekli işleri yapabilmek için kendinizi disipline etmekte çok fazla sorun yaşayabilirsiniz.
Sınır sorunu olan İnsanlarda başkalarını suçlama eğilimi vardır. Sorunlarının kaynağı olarak kendilerini düşünmek yerine, başkalarını suçlarlar. Yani sınır sorunu olan bir kişinin bu yazıyı okuması çok nadirdir. Başka insanların sorunu olduğuna inanırlar kendilerinin değil. Fakat, bu yazıyı okuyan birçok kişinin sınır sorunu olan insanlarla birlikte olması çok muhtemeldir.
Konun Temeli aşağıdaki gibidir: