Bazen arkadaşlarımla konuşuruz; aklımıza ne gelirse o konudan doğaçlama devam ederiz. Geçen bir zamanda konu telefonlardan açıldı ve markalardan konuşmaya başladık.
Elimizdeki bu telefonlar olmadığında biz neler yapıyorduk derken, konuyu teknolojik anlamda bize kattığı faydalardan bahsetmeye başladım. Sonra bir arkadaşım evet ama bu telefonlar iletişimimizi, birbirimize olan derin bağları kopardığını söyledi. Diğer arkadaşım telefonlar hayatımızda bir bağımlılık olduğunu ve eskiden telefon numaraları kafamda tutarken kendisinin bu numaraları ezberleyemediğini ve tembelleştirdiğinden bahsetti.
Bazen konularımız özgürlük gibi konulara kayar. “Gandhi Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasında büyük rol oynamıştı” dedikten sonra; arkadaşlarımdan biri yine atlayıp “Evet ama bazen eşine zalimce davrandığı biliniyordu.” gibi birçok şekilde listeyi uzatmak mümkün.
Gandhi eşine bazen zalimce davranıyordu, “Evet ama Hindistan’ın İngiliz yönetiminden bağımsızlığı için başarılı kampanyaya liderlik etmek için şiddet içermeyen direnişi kullanan Hintli bir avukat, sömürge karşıtı milliyetçi ve siyasi ahlakçıydı.” diye ben de onların “Evet ama” karşılığına misilleme yapıyordum.
Gandhi bir evliya veya bir peygamber değildi, hataları vardı, belki oldukça fazla ama her şeye rağmen kendi ülkesinin bağımsızlığı için insanları bir araya getirdi ve özgürlüklerine ulaşma konusunda önemli bir rol üstlenmişti.
Bakış Açısı
Ne var ki hikâye kitaplarında ve peri masallarında gördüklerimizin dışında kalan bir kahramanın her şeyden önce bir insan olduğunu kabul etmek istemeyen kimseler tarihe mal olmuş kahramanların yaptıklarını düşüncesizce birkaç sözle hiçe sayma kolaycılığına kaçarlar.
Burada önemli olan dünyada mükemmel bir kahramanın gerçekten var olup olmadığı değil, bizim söz konusu kişinin özünde yatan niteliklere, yani onun elde etti başarılara ve yaptığı katkılara mı, yoksa özel olarak kusurlu taraflarını arayıp bulmaya mı odaklandığımızdır.
Çevremizdeki olumlu şeylere mi, yoksa olumsuz şeylere mi odaklanıyoruz konusundaki tercihimiz, başkalarını ve kendimizi algılarken öncelikle neleri gördüğümüzü belirler. Karşısındaki insanların olumsuz yönlerine odaklanan kimse —sürekli kusur arayan mükemmeliyetçi insan— kötüyü dünyadaki etkin güç olarak görürken, kötünün mevcut olmadığı durumda görülen iyiyi (pasif güç)olarak algılar.
Olumlu bakış açısına sahip olan insan —iyi olan şeyleri gören gerçekçi iyimser— iyiyi gerçek hayatta üretken ve yaratıcı bir güç, kötüyü ise iyinin var olmadığı bir durum olarak görür.
Pek çok din ve inanç sisteminin metafiziğinde iyinin ışık, kötünün karanlık olarak anlatılması bir rastlantı olmasa gerek. Işık etkin bir güçtür; karanlık, yani ışığın olmadığı durum ise pasif bir hâli ifade eder. Bir parça karanlık, aydınlık bir odayı karartmaya yetmez; ancak, bir tek mum bile karanlık bir odayı aydınlatmaya yeter. Kötünün zafer kazanması ancak iyi insanların hiçbir şey yapmaması hâlinde mümkün olur” diyen Edmund Burke, bu sözlerle gerçek hayattaki olumlu ve olumsuz güçler arasındaki doğru ilişkiyi vurguluyordu: kötü, iyinin olmaması durumudur.
Hayatta olumsuz olan şeylere odaklanmanın sonucu —iyinin ancak kötünün tamamen yok olduğu durumlarda var olabileceği inancı— ancak hiçbir karanlık noktası, kusuru olmayan bir kimsenin iyi olabileceği düşüncesidir. Böyle bir sınavı hiç kimsenin geçmesi mümkün değildir, Bu, beğenimize layık olan birini bulmanın kolay olmayacağı anlamına gelir.
Hayatta olumlu olan şeylere odaklanmanın sonucu —kötünün pasif, iyinin aktif olduğu inancı— iyi işler yapan, düşündüklerini uygulamaya koyan cesur inşanlar sayesinde dünyamızı daha iyi hâle getirmenin mümkün olduğudur. Bu dünyada hayallerini gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapan bu insanların bazen hata yapması kaçınılmazdır. Ancak her şeye rağmen hata yapma riskini göze alır gerektiğinde bunun bedelini öderler.
HATA YAPMA KORKUSU
Benimsemiş olduğumuz yaklaşım —olumlu şeylere mi yoksa olumsuz şeylere mi odaklanıyor olmamız— başkalarını nasıl değerIendirdiğimizi belirlemenin ötesinde, hayat tarzımızı doğrudan etkiler. Hayatta algılarımızın odağına neyi koyduğumuz, aktif ya da pasif bir yaşam sürmemizi belirleyen bir etkendir.
- Hayatımızı mutsuzluktan (olumsuz) kaçıp uzaklaşarak (olumlu) yakalamak için çaba göstererek mi geçiriyoruz?
- Pasif bir tutum ortaya koyarak depresyondan kaçınıyor muyuz yoksa aktif bir tutum sergileyerek sevinci mi kovalıyoruz?
- Zamanımızın büyük bölümünü etrafımıza Işık saçarak mı geçiriyor yoksa günlerimizi karanlıktan uzak durmaya çalışarak mı harcıyoruz?
- Aktif olduğumuz ama risklere maruz kaldığımız bir hayat mı yaşıyor (iyi olan şeyleri çoğaltarak), yoksa kendimizi güvenli limanda tutmak adına hiçbir şey yapmadan yaşamayı mı tercih ediyoruz (kötüden sakınarak)?
Hayatta olumsuz şeylere odaklanma insanı harekete geçiren güç olarak öncelikle korkunun davranışlarımıza egemen olması sonucunu doğurur— hata yapma korkusu, mükemmele ulaşamama kaygısı, başkaları tarafından eleştirilme korkusu. Nihayet, kültürümüzde önemli yer edinmiş olan ünlü insanlar da dahil olmak üzere hiçbir insan, bizim ya da başkalarının gözünde ebediyen kusursuz olarak kalamaz.
Peki, o zaman böyle bir ideali gerçekleştirmek adına bizim bunca çaba sarf etmemiz, kendimizi bu kadar sıkıntıya sokmamız neden?
Olumsuz şeylere odaklanan mükemmeliyetçi insanlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar çok korkar ki çoğu zaman bu korkuları yüzünden bir türlü harekete geçme cesareti gösteremez. Uzun zamandır değişmeyen mevcut durumu kabul kabullenerek hiçbir şey yapmadan beklemeyi tercih ederler.
Aksine olumlu olan şeylere odaklanan gerçekçi iyimserler gayet iyi bilirler ki harekete geçmek kimi zaman hata yapma sonucunu doğurur, ancak iyi yaşamı yaratan, şey hata yapmaktan kaçınmak değil, hayatta iyi olan her ne varsa aktif bir şekilde arayıp bulmaya alışmaktır. İyi olan şeylere odaklanmak kötü şeyleri göz ardı etmek anlamına gelmez; burada önemli olan kötüyü ortadan kaldırmanın en etkili yolunun iyi işler yapmak olduğunu anlamaktır.
BİRAZ DÜŞÜNELİM
Gerek kültürümüzde önemli yer edinmiş ünlü insanlarla ilgili değerlendirmenizde gerekse çevrenizdeki kişilerle kurduğunuz samimi ilişkilerinizde “evet, ama” ifadesini kullanarak âdeta yargıç tokmağını masaya vurduğunuz durumlar oluyor mu? Kişinin olumsuz yanlarına odaklanarak olumlu taraflarını görmezden geldiğiniz bu tür durumlardaki tutumunuz nedeniyle nasıl bir bedel ödüyorsunuz?
KUSUR BULMAK
Tarihte —kendi geçmişimizde, kahramanlarımızın veya dünya tarihinde— her zaman kara noktalar, parlak bir kariyeri lekeleyen kusurlar bulmak mümkündür. Bu hataları nasıl algıladığımız ve bunlara ne şekilde tepki verdiğimiz, kişisel ve toplumsal olarak geleceğimizi belirleyecektir.
- Ellerimizin daha fazla kirleneceği korkusuyla bir varile girip orada mı yaşayalım yoksa ölümlü varlıklar olan insanlara ateşi vermek uğruna yanmayı göze alan Prometheus’un izlediği risklerle dolu yolu mu izleyelim?
- Sürekli olarak kusur bulup eleştiren pasif yaşamı benimsemiş kimseler mi olalım yoksa kendilerini devamlı olarak geliştiren, toplumsal projelerde aktif görev alan girişimci insanlar mı?
Ünlü erkek ve kadınları yapmış oldukları hatalardan dolayı eleştirmek kolaydır, çünkü hiçbir insan mükemmel değildir.
Bu sözlere kime aittir bilmiyorum ama harika bir yere dokunuyor:
“Değer verilmesi gereken kişi, eleştiri yapan, güçlü insanın nasıl tökezlediğini söyleyen ya da eylemi yapan kimsenin hangi noktalarda doğru olanları yapmadığını belirten kişi değildir. Övgüyü asıl hak eden kimse, bizzat sahneye çıkıp yüzü gözü toz, ter ve kan içinde kalmış hâlde büyük bir gayretle mücadele eden; hata yapan, defalarca başarısızlığa uğrayan insandır. Çünkü gösterilen hiçbir çaba hatasız veya eksiksiz olmaz; büyük coşkuları, büyük bağlılıkları kim yaşar ve hayatını yüksek bir ideal uğruna harcar; en iyi ihtimalle, kim büyük başarının getirdiği zaferi tadar; kim, en kötü ihtimalle, başarısızlığa uğradığı, en azından büyük bir hedefe ulaşmaya çalışırken başarısız olur, böyle bir insanın yeri, ne zaferi ne yenilgiyi tatmış olan o soğuk ve ürkek ruhlu kişilerin yanı olmayacaktır.“
Hiçbir şey yapmamak suretiyle kimseye hiçbir zarar vermemek, insanı evliya değil olsa olsa korkak yapar. Gerçek kahramanlar, kendilerine insan olma olanağı tanıyan, iyi işler yapmanın başarısız olma riskini almayı gerektirdiğini, harekete geçmenin kir pas içinde kalma riskine girmek anlamına geldiğini bilen kişilerdir. Ve yemek masasının etrafında oturan bizler Tanrı’ya şükür duası yapmak ve mükemmel olma iddiasında olmayan bu cesur insanlara teşekkür etmeliyiz.
ALIŞTIRMA
Fark Yaratmak
Dünyayı daha yaşanabilir bir yer hâline getirebilmek için neler yapabilirsiniz? Başkalarına bir şekilde katkı sağlamak amacıyla yapabileceğiniz birkaç faaliyeti planlayın. Bu, yerel gazetede köşe yazısı yazarak önemli olduğunu düşündüğünüz bir konudaki görüşlerinizi okurlarla paylaşmak, çocuklarınızın gittiği okulda gönüllü faaliyetlere katılmak ya da yardımınıza ihtiyaç duyan bir dostunuzla her zamankinden fazla zaman geçirmek gibi bir faaliyetler olabilir.
Beklemeyin, mükemmel olmasa da bunları hemen yapın.
Bir insana bir şeyler verdiğinizde, karşılığını mutlaka alırsınız Toplum yararına yapılan davranışlar insanın kendisini daha mutlu hissetmesinden tutun da fiziksel anlamda daha sağlıklı olmaya kadar pek çok fayda sağlar.
Sizi kim tutar…