Öğrencilik zamanlarımızda hepimiz sınav öncesi hafta sabahlara kadar ders çalıştığımız olmuştur. Ve bizi sürekli uyanık tutacak olan çay veya kahve tüketmeye itmiştir. Fakat o kadar çok tüketmişizdir ki artık bir müddet sonra bu uykusuzluğun yavaş yavaş azaldığını ve kendimizi bir anda yorgun tükenmiş hissetmeişizdir. İşte bunun nedeni kafeinde olan bir maddededir.
Şimdi önceki konumuz zehirli besinlerden Kafeinle devam edelim.
Kafein
İngiltere’deki Kraliyet Psikiyatri Koleji yakın zamanda psikiyatristlerin yeni bir hasta tedavi ederken rutin olarak kafein tüketimini kontrol etmesini teklif eden bir makale yayımlamıştır.
Bunun sebebi, kafein tüketiminin çoğu psikiyatrik vakadakine benzer belirtilere yol açmasıdır. Bunların arasında kaygı, uyku düzensizlikleri, yeme bozukluklarının kötüye gitmesi, saldırganlık ve diğer psikotik belirtiler de vardır ancak bunlarla sınırlı değildir.
Penn State Biyo-davranış Sağlığı ve Farmakoloji Bölümü’ne göre dünyanın en popüler psikoaktif ilacı olan kafein fazladan adrenalini salgılaması için beyni kandırarak komut vermek suretiyle merkezi sinir sistemini harekete geçirir. Bu fazladan adrenalin vücut tansiyonu baş ağrıları, kas spazmlarına yol açacak şekilde kaslarınız da birikir.
Adrenal bezleriniz de bir kimyasal (kafein) tarafından yapay olarak uyarıldığı içi”, kendilerini yenilemek için fırsat bulamayabilir ve güçsüz düşüp tahrip olabilirler. Bu da, adrenalin salgılanması emredildiğinde (kafein yüzünden ya da doğal olarak) aşırı yorgunluk hissine yol açar.
Uyanık kalabilmek ve hatta normale dönebilmek için gitgide daha fazla kafeine ihtiyaç duyduğunuzu fark edebilirsiniz.
Arınmanız süresince kafeinden uzak durmanız, vücudunuza adrenalin düzeyinizi dengelemek ve geri kazanmak için bir şans verecektir. Vücuttaki adrenalin salınımı yaşamınız ve ihtiyaçlarınızla daha doğal bir dengede olacak şekilde kendini yeniden dengeleyecektir.
Kendinizi çok daha iyi ve sağlıklı hissedeceğiniz, kas gerilmeleri ve spazmından kurtulacağınız ve daha az tansiyon, baş ağrıları sağlayacak şekilde, vücudunuz kaslarınızda depolanan fazladan adrenalini işleyebilecektir.
Eğer arınmanızın ardından tekrar kafeine dönmeyi tercih ederseniz, vücudunuz tekrar sentezleyeceği için daha azına ihtiyaç duyarsınız. Öncesinden çok daha fazla enerjiye sahip olduğunuzu veya artık kahve veya kolaya ihtiyacınız olmadığını fark edebilirsiniz.
Glüten
Un, arpa, çavdar, malt gibi çoğu besinde var olan bir protein olan glüten, küçük bağırsağın en yaygın tetikleyicisidir. Glütenden kaynaklı rahatsızlığın belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir ve glüten intoleransı kalıtsal olabilir.
Çoğu insanda, glüten tüketimi bağışıklık sisteminin küçük bağırsağa iltihaplandırma, gaz, ishal, ciltte dökülme yoluyla saldırabilir ve hayati besin ve vitaminlerin emilimini engelleyebilir ki bu da depresyona ve yorgunluğa neden olur.
Glüten ağırlıklı bir beslenme osteoporoz, anemi, vitamin ve mineral eksiklikleri gibi problemlere yol açabilir, bunun başlıca sebebi küçük bağırsağın asıl görevi olan gıda emilimini sağlamasını iltihaplanma yüzünden tam olarak yerine getirememesidir.
Glütenin hazmı çok zor olduğundan, kan akışına henüz parçalanmadan sızabilir. Bu fenomen otizm araştırmasında ana konulardan biri haline gelmiştir çünkü öğütülmeyen glüten, beynin uyuşturan reseptörlerine kendini yapıştırma özelliğine sahiptir ki bu da yüksek morfinin etkisine denktir.
Bazılarımızda bu kendini ekmek, makarna, bira gibi glüten içeren ürünleri tükettikten sonra yemek yemekle ilişkilendirdiğimiz hafif bir rahatlama hissi olarak gösterir. Ancak İngiltere, Norveç ve Florida Üniversitesi’nin otizm araştırmaları sırasında buldukları gibi glüten bazı bahtsız kişileri başka dünyadan gelmişçesine afyonlu hale sokabilir.
Aslında “Otizmi Şimdi Tedavi Edelim!” organizasyonları, glütensiz beslenen çocuklardaki dikkate değer başarı nedeniyle, anne babalara otistik çocuklarını tüm glutenli ürünlerden en az üç aylık bir periyotta uzak tutmalarını tavsiye etmektedirler.
Bu beslenme şekli değişikliği sayesinde bu çocuklar ilk kez ebeveynleri ile göz teması kurmuşlar ve özel eğitim için olmayan okullara gitmeye başlamışlardır. Johnson & Johnson Orto Klinik Tedavi şirketindeki bir araştırma, sütte bulunan bir protein olan kazeinin beyinde aynı etkiye sahip olabileceğini göstermişlerdir.
Bu araştırmalar, vücudun uyuşturucu olarak algıladığı her şeyin bağımlılık yapabileceğini ve glütenin güçlü bir ruhsal durum değiştirici ve beyne hasar veren bir uyuşturucu gibi davranarak esas suçlu olduğunu ileri sürmektedirler.
Her bir birey, glütene karşı farklı hassasiyet gösterir, ancak neredeyse herkes bir nebze etkilenir. Arınmanız süresince glütenden uzak durmanız, etkili emilim ve gıdaları yeniden yapılandırarak küçük bağırsağınızın yatışmasına ve kendini iyileştirmesine izin verecektir. Kendinizi daha enerjik, uyarılmış ve beslenmiş hissedeceksiniz.
Hayvansal Ürünler
Orucunuz (perhiz) esnasında tereyağı, krema, krem peynir ve bu ürünleri içeren diğer süt ürünlerinden de uzak durmak isteyebilirsiniz. Süt ürünleri yaygın olarak sindirilemeyen bir alerjen olan laktoz yüklüdür.
Perhiziniz süt ürünlerinden uzak durmanız sizi laktozdan kaynakla herhangi bir problemden de uzaklaştıracaktır.
Yukarıda bahsedilen uyuşturucu benzeri kazeini hatırlıyor musunuz? Sindirimsel alanda, kazein, opioid olan kazomorfin olarak adlandırılan peptitleri üretmek için parçalanırlar. Beyinde, eroin ve morfin gibi uyuşturucu etkisi yaparak uykulu görünüme, ağırlık hissine yol açarlar ve etkisi geçtiğinde daha fazlası için ihtiyaç hissi doğururlar.
Kazein aynı zamanda erken yaşlanma ya da kanser gibi hastalıklara öncülük eden inflamasyona yol açan histamin salgılayıcısıdır.
Dr. T. Colin Campell’ın kanser gelişiminin tüm aşamalarında kazeinin kanseri nasıl tetiklediğini anlattığı Çin Araştırması’nda kazein temel bir konudur. Eğer inek sütünün asıl amacının, dört tane midesi olan ve kilolarını yetmiş iki günde iki katına çıkaran buzağılarını beslemek olduğunu düşünürseniz, büyümeyi tetikleyici bu etkisinin diğer hayvanlar, özellikle de insanlar için uygun olmadığı aşikardır.
Aslında, bu büyümeyi tetikleyici özellikleri sadece vücudun büyümesini değil aynı zamanda kanser hücrelerinin de büyümesini tetikler.
Campell’ın çalışmaları öylesine ilgi çekmiştir ki Cornell ve Oxford (Üniversitesi ve Çin doğal sağlık araştırmaları laboratuvarı arasında kazein ve diğer hayvan proteinlerinin insan üzerindeki etkilerini incelemek üzere bir iş birliği yürütülmüştür. Sonuçlar oldukça hayvansal proteinlerin tüketimi kanserin ve diğer birçok hastalığın gelişimi ile direkt olarak alakalıdır.
Kazein sadece sütte bulunmaz aynı zamanda birçok soya peynirinin de temel içeriğidir. Bu çok güçlü bir birleştiricidir kolaylıkla yok edilemez (sindirilemez), bu yüzden de birçok işlenmiş atıştırmalıkta da sık kullanılan bir gıda katkı maddesidir. Çorbalarda, protein tozlarında, kahvaltı gevreklerinde, bebek gıdalarında, enerji barlarda, salata soslarında ve hatta bazı vejetaryen yiyeceklerinde bulunur.
Hazmının zor olduğu yaygın olarak bilinen ve bu sözde yenilebilir içeriğin aynı zamanda yapıştırıcılarda, koruyucu kaplamalarda, plastikte ve kumaşlarda kullanılan önde gelen bileşiklerden biri olduğunu duymak sizin için rahatsız edici olabilir.
Avrupa Kalp Günlüğü’nde yayınlanan bir araştırmayla Berlin Üniversitesi, çaya bir miktar süt eklemenin çaydan gelebilecek muhtemel faydaları (özellikle de kardiyovasküler) engellendiğini, çünkü kazeinin çaydaki diğer moleküllere yapışarak onları kullanılmaz hale getirdiğini göstermiştir.
Kazein bir yapıştırıcı gibi davranır. Üretimde ise boya, tutkal, plastik; özellikle de gömlek düğmelerin yapında ve çeşitli yiyeceklerde; kremalar, tüm sos çeşitlerinde kazein bulunur. Kazein mukus üretimini arttırır ve mukusa yapışarak onu daha kalın ve sorun doğurucu hale getirir.
Süt ürünleri aynı zamanda ineklerin antibiyotikler, hormonlar ve doğal olmayan beslenmelerin de dahil olduğu endüstriyel süreçler sonucu da kirlenmektedir. Her emziren annenin size anlatacağı gibi, annenin yediği her şey ürettiği sütte de var olacaktır.
Eğer bir anne bebeğini emzirmeden önce kahve içerse bebeğinin uzun saatler boyunca uyanık kalacağı konusunda bahse girebilirsiniz. Buna benzer olarak, ineklerin beslendiği şeyler de sütün içinde yer almaktadır ve bu da sentetik ve doğal olarak oluşan hormon ve antibiyotikleri de içermektedir. Organik sütler dahi hormon içermektedir.
Hayvanlardaki endüstriyel işlemler sadece sütlerini değil aynı zamanda etlerini de etkilemektedir. Bazı etlerin somon balığında bulunan omega-3 yağ asidi veya yumurta sarısında bulunan demir gibi faydalı bileşenleri bulunmasına rağmen, endüstriyel çağ, etlerin bize gelebilecek muhtemel faydasından daha çok zararının dokunacağı bir ortam yaratmıştır.
Okyanuslar, nehirler ve göller bizim ölçebilme yetimizin ötesinde kirlenmektedir. Suda yaşayan hayvanları tükettiğimizde aslında neleri tükettiğimizi bilmemizin hiçbir yolu bulunmamaktadır. Gıda ve İlaç Departmanı (EDA) ve Çevre Koruma Ajansı (EPA) hamile kadınlara, emziren annelere ve genç çocuklara köpekbalığı, kılıçbalığı, uskumru ve diğer balıklardan yüksek derece toksik ve diğer metallerin yanı sıra zararlı cıva bulundurmaları sebebiyle uzak durmalarını tavsiye etmektedir.
Ağır metal bulundurmaları nedeniyle de karides gibi kabuklu balıklar, kutulanmış hafif ton balığı, somon ve kedi balığı da 350 gramla sınırlandırılmalıdır. Cıvanın etkileri yetişkinlerde kısmen tersine çevrilebilir niteliktedir ancak halen gelişmekte olan çocuklarda kalıcı hasara yol açabilir. EPA ve FDA her ikisi de hem balık türünden türüne farklılık gösterdiği hem de bu endüstrinin gerektiğince takip edilememesi sonucu bu balıklarda ne kadar cıva veya diğer metallerin bulunduğunu tespit edemediklerini kabul etmektedirler.
Marketten balık alırken veya bir restoranda balık yerken, bu balığın nerede yakalandığından ve ne şekilde işlendiğinden emin olmazsınız. Kişisel ve endüstriyel kirlenme öylesine kontrol dışıdır ki hangi tür balığın ne tür kirlenmeyi emdiğini ya da tükettiğini bilemeyiz.
Kömür yakan termik santralleri dumanla birlikte havaya cıva salarlar ve bu cıva yağmurla birlikte sulara karışır. Ağır metaller, tükettiğimiz en tehlikeli kirleticilerdir. Bunlar suda çözünemezler ve hazmedilemezler. Süresiz şekilde vücutta kalırlar ve sinirlerin zedelenmesine, kollar ve bacaklarda hissizlik, öğrenme bozuklukları, böbrek hasarı, duyma ve görme kaybı gibi nörolojik problemlere neden olurlar.
Vücutta cıva oluşumunu engellemenin en iyi yolu bunları tüketmeyi bırakmak ve vücudun kendisini arındırmasına izin vermektir.
Balıktan farklı olarak, çiftlikte yetiştirilen hayvanlardan gelen etle çok daha kontrol edilebilir ve çok daha arınmış kalabiliyor gözükebilir. Tam aksine; çoğu çiftlik hayvanı eti öyle şartlarda yetişir ki hayvanın doğal olarak yetişmesi sekteye uğrar.
Enjekte edilen ya da yiyeceklerinde bulunan büyüme hormonlarının, antibiyotiklerin ya da diğer kimyasalların tam olarak atılabilmesi için yeterince egzersiz fırsatları yoktur. Bu yüzden tüm bunlar etin içinde muhafaza olurlar. Bu da kendi vücudunuza bu toksinleri yok etme yükünü devreder ve bu hiç de kolay bir iş değildir.
Yediğimiz etin ya da süt ve süt ürünlerinin çoğu besinsel olarak fakir ve hatta zararlıdır. İşleri daha da kötüye götüren ise çeşitli araştırmaların, hayvani ürünler pişirmenin toksik etkilerine işaret etmesidir.
Toronto Üniversitesi ve Ulusal Enstitüsü Dergisi ayrı ayrı, pişmiş ve pastörize edilmiş süt ürünlerinin kolon kanseri riskini arttırdığı ile alakalı makale yayınlamıştır. Ette doğal olarak bulunan proteinler bir şekilde çok kırılgan bileşenlerdir ve ısıya maruz kaldıklarında, sadece hazmedilmesi zor değil aynı zamanda enzim yok edici ve insan vücudu için zararlı olacak şekilde protein molekülleri kendilerini yeniden organize ederler.
1990 yılında ilk kez, kas etlerini ısıtmanın kansere yol açtığı keşfedildiğinden bu yana yapılan birçok araştırma kas etlerinin pişirilmesiyle heterosiklik aminler (HCAs) ve kanserojenlerin ortaya çıkartıldığını tekrar tekrar ispatlamıştır.
Pişirilmiş hayvansal ürünler apaçık şekilde faydalı ve sağlıklı değilken, sizlere arınmanız süresince ham hayvani ürünleri de tavsiye edemem. Isıtılmaksızın yendiklerinde et, balık ve süt ürünleri içerdikleri bakteriler ve parazitler yüzünden oldukça tehlikelidirler. Bu yüzden en azından kendinizi arındırıyorken, kendi iyiliğiniz için tüm hayvan ürünlerinden aynı anda uzak durun.
Perhiziniz süresince hayvansal gıdalardan uzak durarak, temel alerjenden (laktoz) korunuyorsunuz ve vücudunuzun iritasyondan kurtulmasına izin veriyorsunuz. Aynı zamanda vücudunuza, sisteminize yapışan kazeini yok etmek ve işlemek için bir fırsat veriyorsunuz. Süt ve yan ürünlerin de bulunan kimyasalları atmak üzere bedeninize bir fırsat veriyorsunuz ve kanseri önlüyorsunuz. Et ve deniz ürünlerini eleyerek, bunlardan gelecek olan endüstriyel kirlilikten, antibiyotiklerden, hormonlardan bedeninizi koruyorsunuz.
Bu noktada şunu sorabilirsiniz: Ne tüketebilirim?
Su
Arınmanız esnasında vücudunuza girmesi gereken önemli şey saf sudur. Üstelik sadece arınma anında değil. Son yıllarda şişelenmiş su satışında büyük artış olmasına rağmen gün içerisinde yeterince su içmeme eğiliminde oluruz
Su hücrelerden atıkların kaldırılmasına ve yağ metabolizmasına katkıda bulunur. Beynimizin düzgün şekilde fonksiyonlarını yerine getirmesinde ve sistemlerimizin temizlenmesinde katkısı vardır. Su, besinlerin ve atıkların taşınması, vücut ısımızın düzenlenmesi ve bezlerimizin sağlıklı ve güçlü kalması için çok önemlidir.
Arınmanız süresince, böbreklerinizden ve kanınızdan toksinleri atmak için günlük en az iki litre saf su için.
Taze, Tam Gıdalar
Bolca taze ve çiğ salata tüketmek sindirim sisteminize fırçalar göndermeye benzer çünkü eski, öğütülmeyen besinleri ve ölü hücreleri ve mukusu temizler. Kahverengi pirinç, kiona, buğulama ve sote sebze, pirinç noodle çorbası ve çeşitli meyveleri deneyin.
Ben aynı zamanda fındık ezmeli pirinçli kekleri, fasulyeli ve sebzeli çorbaları, üzerine dilimlenmiş elma veya armutlarla birlikle fındıklardan da serpiştirildiği sıcak hububatları, mangalda veya buharda kızartılmış sebzeleri ve tatlı patatesi de severim. İçerisinde bolca protein ve sağlıklı yağ bulunduğu için avokadoyu da severim. Aklınızı bir kez yeni yiyeceklere açarsanız seçenekleriniz sonsuzdur.
Masaj yaptırın, köpüklü bir küvete dalın.
Bu perhiz dönemindeki çabalarınızı desteklemek için, masajın, yoganın, mineral tuzların olduğu (ölü deniz tuzlarının en yüksek mineral tuzlara sahip olduğu bilinir) banyonun temizleyici iyileştirici faydasının tadını çıkarın.
Bu üç uygulamanın toksinleri en derinden sökmede -organlar, kaslar ve yağ ve onları vücuttan atmada güçlü etkileri vardır. Kolon terapisi de aynı zamanda sindirilemeyen bileşikleri attığı ve kanseri ve benzeri hastalıkların ihtimalini düşürdüğü oldukça arındırıcıdır. Kolon temizliğinin faydaları arasında daha ferah nefes, daha az vücut kokusu, daha düz bel, daha iyi zindelik ve kilo verme sayılabilir. Aynı zamanda kişisel bakım için ve ev içinde kullandığınız eşyaların da toksik içeriklerinden uzak durun.
Bunu Deneyin
Şeker, alkol, kafein, glüten ve hayvansal ürünleri beslenme alışkanlığınızın bir haftadan 21 güne kadar dışında bırakın.
Yalnızca, taze, doğal yiyecekler tüketin ve bolca su için, sıcak bir banyo yapın ve masaj yaptırın. Bu arınmaya bağlı kalarak vücudunuzu potansiyel alerjenlerden, toksinlerden, bağımlıklardan ve kanserojenlerden koruyacaksınız. Bu kısa uygulama tek başına vücudunuzun fonksiyonlarını doğrudan olması gereken haline getirecektir ve size çok daha iyi bir sağlık, canlılık ve enerji kazandıracaktır.
Hadi öğrendiklerimizi hayata geçirme zamanı. Bol sağlıklı günler diliyorum.