Öz güvenin gücü, onun derin bir ihtiyaç olmasından kaynaklanıyorsa, ihtiyaç tam olarak nedir?
İhtiyaç, etkili bir şekilde faaliyet göstermemiz için gerekli olan şeydir. Biz sadece yiyecek ve su istemiyoruz, onlara ihtiyacımız var; onlar olmadan ölürüz. Ancak, kalsiyum gibi etkisi daha az doğrudan ve dramatik olan başka besin ihtiyaçlarımız da vardır. Meksika’nın bazı bölgelerinde toprak kalsiyum içermez; bu bölgelerin sakinleri hemen ölmezler, ancak büyümeleri durur, genellikle zayıf düşerler ve kalsiyum eksikliği nedeniyle birçok hastalığa yakalanırlar. İşlev görme yetenekleri bozulur.
Özgüven, yiyecek veya suya değil, kalsiyuma benzer bir ihtiyaçtır. Özgüvenimiz ciddi derecede eksik olduğunda, mutlaka ölmeyiz, ancak işlevsel yeteneklerimizde bozulma olur.
Özgüvenin bir ihtiyaç olduğunu söylemek, şunu söylemek demektir:
- Özgüven, yaşam sürecine önemli bir katkı sağlar.
- Normal ve sağlıklı gelişim için vazgeçilmez olduğu.
- Hayatta kalma değeri olduğu.
Bazen özgüven eksikliğinin oldukça doğrudan yollarla ölüme yol açtığını belirtmeliyiz — örneğin, aşırı dozda uyuşturucu kullanımı, kasıtlı olarak dikkatsiz araç kullanımı, çete savaşlarında ölümcül şiddet uygulayan bir partnerle birlikte kalma veya intihar gibi.
Ancak çoğumuz için özgüven eksikliğinin sonuçları daha ince, daha dolaylı ve daha dolambaçlıdır.
Kendimizle ilgili en derin görüşümüzün (Kim olduğumuza dair imajımızın), kaderimizi oluşturan on binlerce seçimde nasıl ortaya çıktığını anlamak için çok fazla düşünme ve iç gözlem yapmamız gerekebilir.
YETERSİZ BİR ÖZGÜVEN,
- Kötü bir eş seçimi,
- Sadece hayal kırıklığı getiren bir evlilik,
- Hiçbir yere varamayan bir kariyer,
- Her nasılsa her zaman sabote edilen hedefler,
- Doğmadan ölen umut verici fikirler,
- Başarıların tadını çıkaramama,
- Yıkıcı beslenme ve yaşam alışkanlıkları,
- Asla gerçekleşmeyen hayaller,
- Kronik kaygı veya depresyon,
- Hastalığa karşı sürekli düşük direnç,
- İlaçlara aşırı bağımlılık,
- Sevgi ve onay için doyumsuz bir açlık,
- Öz saygı veya var olmanın sevincini hiç öğrenemeyen çocuklar gibi
davranışlarla kendini gösterebilir.
Kısacası, uzun bir yenilgiler dizisi gibi hissettiren bir hayat, belki de tek tesellisi şu üzücü mantra olan:
“Peki kim mutlu?”
Öz saygı düşük olduğunda, hayatın zorlukları karşısında direncimiz azalır. Daha sağlıklı bir benlik duygusunun üstesinden gelebileceği zorluklar karşısında çökeriz. Varlığımızın trajik duygusuna ve güçsüzlük hissine kapılma olasılığımız çok daha yüksektir.
MUTLULUĞU YAŞAMAKTAN ÇOK, ACIDAN KAÇINMA ARZUSUNUN ETKİSİNDE KALIRIZ.
Olumsuzluklar, olumlu şeylerden daha fazla etkiye sahiptir. Kendimize, Ne Yeterliliğimize Ne de İyiliğimize İnanmazsak, Evren Korkutucu Bir Yer Haline Gelir.
Özgüveni yüksek insanlar da aşırı sıkıntılar karşısında kesinlikle yıkılabilirler, ancak daha çabuk toparlanabilirler.
Bu nedenle, OLUMLU ÖZ SAYGIYI, aslında bilincin bağışıklık sistemidir; DİRENÇ, GÜÇ VE YENİLENME KAPASİTESİ SAĞLAYAN BİR SİSTEM.
Tıpkı sağlıklı bir bağışıklık sisteminin kişinin asla hastalanmayacağını garanti etmemesi, ancak onu hastalıklara karşı daha az savunmasız ve hastalığı yenmek için daha donanımlı hale getirmesi gibi, sağlıklı bir özgüven de kişinin hayatın zorlukları karşısında asla kaygı veya depresyon yaşamayacağını garanti etmez, ancak onu daha az duyarlı ve başa çıkma, toparlanma ve aşma konusunda daha donanımlı hale getirir. Özgüveni yüksek kişiler, aşırı sorunlar karşısında elbette yıkılabilirler, ancak daha çabuk toparlanabilirler.
Özgüvenin, acıya karşı duyarsızlıktan çok dayanıklılıkla ilgisi olduğu vurgulanmalıdır.
Aşırı Öz güven?
Bazen şu soru sorulur: “Aşırı özgüven olabilir mi?” Hayır, olamaz; tıpkı aşırı fiziksel sağlık veya aşırı güçlü bir bağışıklık sistemi olamayacağı gibi. Bazen özgüven, “övünme, böbürlenme veya kibirle” karıştırılır; ancak bu tür özellikler aşırı özgüven değil, yetersiz özgüvenin yansımasıdır; özgüven eksikliğini yansıtır.
Özgüveni yüksek kişiler, kendilerini başkalarına üstün kılmaya çalışmazlar; kendilerini karşılaştırmalı bir standart üzerine ölçerek değerlerini kanıtlamaya çalışmazlar.
Onların mutluluğu, başkalarından daha iyi olmakta değil, kendileri olmakta yatmaktadır.
Bir gün, köpeğimin arka bahçede oynadığını izlerken bu konuyu düşündüğümü hatırlıyorum. Köpek etrafta koşuyor, çiçekleri kokluyor, sincapları kovalıyor, havaya zıplıyor ve hayatta olmaktan büyük bir mutluluk duyuyordu (benim antropomorfik bakış açımdan). Komşunun köpeğinden daha mutlu olduğunu düşünmüyordu (buna eminim). Sadece kendi varlığından zevk alıyordu. Bu görüntü, sağlıklı özgüven deneyimini nasıl anladığımın özünü yansıtıyor.
ÖZGÜVEN SORUNU OLAN KİŞİLER, ÖZGÜVENİ YÜKSEK KİŞİLERİN HUZURUNDA GENELLİKLE RAHATSIZ OLURLAR VE “ONLARIN ÖZGÜVENİ ÇOK FAZLA” DİYEREK KIZGINLIK DUYABİLİRLER. Ancak aslında yaptıkları şey, kendileri hakkında bir açıklama yapmaktır.
Örneğin,
- Güvensiz erkekler, özgüvenli kadınların huzurunda genellikle daha güvensiz hissederler.
- Özgüveni düşük kişiler, hayata karşı coşkulu insanların huzurunda genellikle sinirli hissederler.
- Özgüveni bozulan bir evlilikte, eşinin özgüveninin arttığını gören kişi, bazen endişe duyar ve bu büyüme sürecini sabote etmeye çalışır.
ÜZÜCÜ GERÇEK ŞU Kİ, BU DÜNYADA BAŞARILI OLAN HERKES HEDEF OLMA RİSKİNİ TAŞIR.
- Başarısı düşük olan insanlar genellikle başarısı yüksek olanları kıskanır ve onlara kin besler.
- Mutsuz olanlar genellikle mutlu olanları kıskanır ve onlara kin besler.
- Ve özgüveni düşük olanlar bazen “aşırı özgüven”in tehlikesinden bahsetmeyi severler.
Hiçbir Şey “Yeterli” Değilse
Yukarıda belirttiğim gibi, düşük özgüven, mutlaka gerçek değerlere ulaşamayacağımız anlamına gelmez. Bazılarımız, yetersizlik veya değersizlik duygularına rağmen, büyük başarılar elde etmek için gerekli yetenek, enerji ve motivasyona sahip olabiliriz.
Örneğin,
Her zaman bir kaybeden olacağını öngören babasına kendini kanıtlamak için çalışan, yüksek verimli bir işkolik gibi; TEPKİSEL… Ancak bu, sahip olduğumuz potansiyelden daha az etkili ve daha az yaratıcı olacağımız anlamına gelir; ve başarılarımızdan keyif alma becerimizin zayıflayacağı anlamına gelir. Yaptığımız hiçbir şey “yeterli” gelmeyecektir.
Amacım “yeterli” olduğumu kanıtlamaksa, proje sonsuza kadar devam eder, çünkü bu konunun tartışmalı olduğunu kabul ettiğim gün, savaşı çoktan kaybetmişimdir.
Düşük özgüven, en yetenekli kişilerde bile gerçek başarıya ulaşma kapasitesini genellikle zayıflatır, ancak her zaman böyle olmak zorunda değildir.
Çok daha kesin olan şey,
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİNİN “TATMİN OLMA” YETENEĞİNİ ZAYIFLATTIĞIDIR.
Bu, birçok başarılı insanın çok iyi bildiği acı bir gerçektir. “Neden,” diye sordu bana çok başarılı bir iş adamı,
Çok daha kesin olan bir şey varsa, o da düşük özsaygının tatmin (memnuniyet) kapasitesini baltaladığıdır.
Bu, birçok yüksek başarıya sahip insanın çok iyi bildiği acı verici bir gerçektir.
Başarılı bir iş insanı bana şöyle demişti:
“Neden başarısızlıklarımın acısı, başarılarımın verdiği hazdan çok daha yoğun ve kalıcı? Oysa başarısızlıktan çok daha fazla başarım var. Neden mutluluk bu kadar kısa sürüyor da, utanç bu kadar kalıcı oluyor?”
Birkaç dakika sonra ekledi:
“Zihnimde babamın yüzünü görüyorum; bana alaycı bir şekilde bakıyor.”
Sonunda fark etti ki, hayatının bilinçdışı misyonu “GERÇEKTE KİM OLDUĞUNU İFADE ETMEK DEĞİL,” (on yıldan fazla süredir ölmüş olan) babasına bir şeyleri ispat etmeye çalışmaktı — onun gözünde “bir şey” olduğunu göstermekti.
Çatışmasız bir özgüvene sahip olduğumuzda, bizi harekete geçiren korku değil, neşedir. Yaşamak istediğimiz şey acı çekmekten kaçınmak değil, mutluluktur.
AMACIMIZ KENDİMİZİ İFADE ETMEK, KENDİMİZDEN KAÇMAK VEYA KENDİMİZİ HAKLI ÇIKARMAK DEĞİLDİR.
MOTİVASYONUMUZ DEĞERİMİZİ “KANITLAMAK” DEĞİL, OLANAKLARIMIZI YAŞAMAKTIR.
Amacım “yeterli” olduğumu kanıtlamaksa, bu proje sonsuza kadar devam eder — çünkü bu konunun tartışmaya açık olduğunu kabul ettiğim gün savaş çoktan kaybedilmişti. Bu yüzden her zaman “bir tane daha” zafer gerekir — “Yenilen Pehlivan Güreşe Doymaz” misali
- Bir terfi daha,
- Bir cinsel zafer daha,
- Bir şirket daha,
- Bir mücevher daha,
- Daha büyük bir ev,
- Daha pahalı bir araba,
- Bir ödül daha
— ama içimizdeki boşluk yine de doldurulmaz.
Günümüz kültüründe, bu çıkmaza (içsel engellenmişlik durumuna) ulaşan bazı hayal kırıklığına uğramış insanlar, “ruhsal” bir yola girmeye karar verdiklerini ve egolarından vazgeçtiklerini ilan ederler.
Ancak bu girişim başarısızlığa mahkûmdur. Olgun ve sağlıklı anlamda bir egoya sahip olmak, aslında onların başaramadığı şeydir.
Sahip olmadıkları bir şeyi terk etmeyi hayal ederler.
Hiç kimse, “ÖZSAYGI İHTİYACINI” BAŞARIYLA ATLAYAMAZ.
Bir hata, öz saygının önemini “inkar etmekse”, bir diğeri de ona “fazla değer” vermektir.
Bugünün bazı yazarları, coşkuyla, sağlıklı bir öz değer duygusunun mutluluk ve başarıyı garantilemek için tek ihtiyacımız olan şey olduğunu öne sürüyor gibi görünüyor. Konu bundan daha karmaşıktır.
Özgüven Her Derde Deva Bir Çare Değildir.
“Dış koşullar” ve fırsatlar bir yana,
- Enerji seviyesi,
- Zeka ve
- Başarı dürtüsü gibi
bir dizi “iç faktörün” de açıkça etkisi vardır.
(Bazen duyduğumuzun aksine, bu son faktör öz saygı ile basit veya doğrudan bir şekilde ilişkili değildir, çünkü bu tür bir dürtü,
Örneğin kişinin “Kendini İfade Etmenin Verdiği Mutluluktan (Sevgi)” ziyade, sevgisini veya statüsünü kaybetme korkusuyla hareket etmesi gibi, “olumsuz motivasyonla” da beslenebilir.
İyi gelişmiş bir benlik duygusu, refahımız için gerekli bir koşuldur, ancak yeterli bir koşul değildir.
Özgüvenin değerli olması, “TATMİNİ“garanti etmez, ancak yokluğu bir ölçüde “kaygı, hayal kırıklığı veya umutsuzluğu” garanti eder.
Öz saygı, kişinin başını sokacak bir evin veya karnını doyuracak yiyeceğin yerini tutmaz, ancak bu ihtiyaçları karşılama yolunu bulma olasılığını artırır. Öz saygı, kişinin dünyada etkili bir şekilde hareket etmek için ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilerin yerini tutmaz, ancak bunları edinme olasılığını artırır.

