Farkındalık

Okulda Öğretilmeyen Hayatta Öğrenilen Gerçekler

Okulda Öğretilmeyen Hayatta Öğrenilen Gerçekler

Okulda Öğretilmeyen Hayatta Öğrenilen Gerçeklere Hoş Geldiniz

Belki bugüne kadar ebeveynlerimiz tarafından, dürüstlükten, adaletten, paylaşımdan, yardım etmekten, nezaketten, saygıdan, sevgiden, beraberlikten, empatiden, cömertlikten ve şefkatle ilgili ne kadar çok şey görmüşüz ve duymuşuzdur. En azından ben böyle büyüdüm, her zaman olmasa bile. 

Bu dünyaya annemizin şefkat ve sevgisiyle, onun korumasıyla, bu hayatta ona sığınacağımız, sımsıcak koynunda yatarak büyüdüğüm güzel annem ve babam.. En azından ben böyle büyüdüm her zaman olmasa da. Zor durumlarım da maddi-manevi hep yanımda olan babam ve annem vardı yanımda 

Ben gelmeden önce harika bir abim dünyaya gelmiş ve bana tam bir abilik etmişti. Bana bir şey alındığında, ki genellikle bana daha fazla şey alınırdı ben üzülmeyeyim diye. 

Okul hayatımda ailem bana hep, bana ayağımı ve vücudumu sımsıcak tutacak giysiler ve ayakkabılar almışlardı. Sırf ben üzülmeyeyim, hasta olmayayım diye… 

 Öğretmenlerimin hepsi evet hemen hemen hepsi kendi bilgilerini sırf biz daha iyi yerlere gelelim diye, gece-gündüz olsun ya da olmasın bizlerin soru sormaları için hep hazır durumda bekliyorlardı.  Sırf ben ve arkadaşlarım üzülmeyelim diye.  Zayıf aldığım zaman çok üzülür, sırf ben üzülmeyeyim diye sözlü yapar, sınavda aldığım düşük puanı telafi edeyim diye. 

 AMA, taaa ki her şey gerçek hayatla yüzleşene kadardı bu tatlı şeyler. Bu söylediklerimin neredeyse çoğu diyorum- hepsi olmamakla birlikte- bu hayatı tatmanın nasıl bir şey olduğunu zor anlamak istemiştim Gerçekten anlamak istemedim, görmek, duymak, tatmak istemedim. Böyle bir hayat bana şaka yapıyor olmalıydı. Evet şakaydı hepsi. Yüzüme gülüyor ama, hata yapmamı o kadar çok istiyorlardı ki, telafi edebileceğim, dost diyebileceğim, “SIĞINABİLECEĞİM” yer yok gibiydi. 

Eşime bile sığınmak istediğimde, beni anlamıyor, ya da anlamak istemiyordu. Peki ben üzüldüğümde bana kim bakacaktı? Hani benim o eski zamanlardaki annem-babam; neredesiniz sizi göremiyorum? 

 Sığınacağım tek yer kendim olmuştum. Hayat bana ardı arkası kesilmeyen tokatlarını, bir bir indiriyordu. N’oluyordu bana? Birileri bana bunun kocaman bir şaka olduğunu söyleyebilir mi? 

Bu dünya da sadece ben yaşamıyordum, ama ben öncekiler için, en azından hayata yeni atılacaklar için, karşılaşabilecekleri bazı durumları açıklama ihtiyacı duyuyorum şimdi. Biraz itirafları mı yazıyorum Yok yok, lütfen rahat olun.  Büyüklerimiz der ya; “Ben yaptım sen yapma bari!” diye. Bakalım bu bariler nelermiş okumaya devam edelim öyleyse: 

İki Yüzlü Olmak

  • İkiyüzlülükle Başa Çıkmayı Öğrenin:

Bu karşılaştığım en çok şeydi iş hayatımda. Saf, tertemiz hayata atılan ben, (en azından kendimi öyle görüyordum) tüm aile ilişkilerimi, başkaları canımı sıktığında, dost diye görüp anlattığım şeyleri, herkesin içinde bana bir silah gibi çevirip, bir bir söylediklerimi yüzüme vuranlar mı dersin, işle ilgili yardım ettiğim insanlar başta, gülüyor, ama ben daha fazla çalışıp, iyi olma yolunda ilerlerken, bir anda işle ilgili bana anlatacak şeyleri hiç kalmamışlar mı desem azdır bile. Hani annem neredesin şimdi? Bu senin dediğin şeyler; paylaşım, birlik beraberliğin hiç mi yok?  Yoksa böyle bir dünya ütopyadan mı ibaret… 

     Bu kadar şamar yedikten sonra ben de kendi öz benliğimi saklamaya, artık her şeyimi, kimseye anlatmamaya karar vermiştim. Mizah ve gülümsemem, benim maskelerim di artık. Bunları yapmamın tek nedeni acıdan kurtulmaktı. Beni yarı yolda bırakacağına inandığım insanlara ayna olmuştum. Ama bu, ben değildim. Ve sürekli içimi yiyordu. “Artık, şöyle davranaca,ğım böyle davranacağım” diye her dediğimde yine fiyasko oluyordu. Bir gün, öz olan ben oluyor, bir başka gün bir başkası olabiliyordum. Bukalemun gibi renk değiştiriyordum. Kendimle sürekli çelişiyordum. 

     Ve koşullara ayak uydurmayı zor da olsa öğrendim. Sadece kendi işime odaklanmayı ve iş arkadaşından dost olunmayacağını öğrenmiştim. Nerede o çocukluk günlerimdeki dostlarım. Onları hep özlüyorum. Facebook gibi sosyal medyalar da olmasa unutup gidecektim bu çocukluk arkadaşlarımı. İyi ki varsın Facebook. 

Hayat Bazen Adil Değildir

  • Hayat Bazen Adil Değildir. 

Buna da alışın diyeceğim lütfen. Hayatımda ilk defa kendim için bir şey yapmaya karar vermiştim. Web tasarım ve programlama öğrenmek için “Bilge Adam” Dershanesine yazılmıştım. Ama o zamanlar işlerim o kadar yoğundu ki, hafta sonları gideceğim kursuma, hiç gidemiyordum ve kendilerinden şimdilik bu kursun dondurulmasını hatta iptal edilmesini rica etmiştim. Ama bunların olamayacağını, en fazla iki ay beni idare edeceklerini söylemişlerdi.

Buna karşılık maddi durumum da iyi olmadığını söylememe rağmen kabul etmemişlerdi ve ben de kendi hakkımı aramak için hakem heyetine başvurdum. Olayı kısaca anlatmam gerekirse, bilirkişi benim lehime karar verirken hâkim, Bilge Adam Dershanesinden yana çıkmıştı. Bunun üzerine bir üst makama itiraz etsem de artık mağdur olduğumu net bir şekilde anlamıştım. 

     Burada şunu söylemeliyim: Hiçbir ders almama rağmen, hatta dershaneye eğer ders alsaydım ne kadar ders aldıysam onun parasını bile karşılayacağımı söylemiştim. Ama hiçbir hizmet alamadan adalet yerini bulmuştu. 

     Birkaç tane avukata başvurmama rağmen hiçbiri bana güven vermemişti. “Kaybedersem şu kadar ücret alırım.” diyen avukatlara nasıl güvenebilirdim ki. Yalnız ve tek başımaydım yine. Nerede benim annem-babam? Sığınacak tek yerim vardı yine: Kendim. 

Patronlar Bağırır

  • Öğretmeninizin Nazik Olmadığını Düşünüyorsanız, Bir de Patronunuzla Tanışın Derim

Evet bir iş hayatına gireceksiniz. Yeni insanlarla ve yeni yöneticilerinizle tanışacaksınız. Ama bir kere daha arkanıza bakmanızı rica ederim. Öğretmenler ve ailemizin çok hafif kaldığını bir gün siz de anlayacaksınız. 

 İlk işimi hatırlıyorum da, sudan çıkmış bir ay parçası gibi etrafa gülücükler dağıtıyor, şakalar yapıyor ama patronuma bu yaptıklarım hiç tesir etmiyordu. Bana bir gün, “Okan çok komikse beraber gülelim” dediği günü mü dersiniz artık, “Bundan sonra bana “Bey” olarak hitap et!” demelerine mi yanayım bilemiyorum. 

Başka bir iş yerim de ise, bana o kadar fazla iş yüklüyordu ki patronum, artık kızıp “Sen yap!” dediğim gününde pişman olmuştum. Yanıma gelip bana bir çocuk gibi “Bana bak karşında senin patronun var hareketlerine dikkat et! Senin ben taa…” demesiyle şoke olmuştum. Bu hayatımda hiç hak etmediğim davranış karşısında inanın sığanabileceiğim annem-babam yoktu yanımda. Yine lazım olacakları zaman yanlarım da yoktular. 

Bunlara alışın sevgili dostlar. Hayat, okulda ve evdeki gibi sizin duygularınıza, ne hissettiğinize pek önem vermiyor maalesef. 

Bu her yerde böyle olduğunu ima etmiyorum tabii ki. Hani karşılaşırsanız böyle durumda, “bi Okan abimiz vardı” deyip belki hatırlarsınız… 

  • Bir Gün Hata Yaptığınızda İşinizden Olabilirsiniz: 

Türkiye’de yaşıyoruz ve hata yapmamız kaçınılmazdır. Siz hata yapmayacağım dediğinizde daha fazla yaparsınız emin olun. Türk kültürü, (her ne kadar yabancı bir ülkede yaşamasam da) hatayı, yanlış olarak yorumlayıp size suçluluk verenlerle dolu. “Nasıl yaparsın bunu?” dermiş gibi bakıyorlar size. Kendinizde yanlış bir şey aramaya başlıyorsunuz, çünkü iş hayatında en fazla bir kere tolerans vardır. Keyfi yanlışlarınız sizin işinizden de alıkoyabilir. 

Nurdil Teknik Soğutma adında, marketlere sütlük soğutucu üreten bir fabrikaya girmiştim. Çalıştığım fabrikada satın alma ve sipariş kısmına bakıyordum. Ama o kadar çok çalışıyordum ki, dolap siparişler metre uzunluk biriminden alındığı için, ben aldığım bir siparişte revizyon olduğunu gözden kaçırdığım için, işten atılmama neden olmuştu.  Çünkü şirkete her ne kadar bu dolaplar başka siparişle sahibini bulsa da fazladan satılmayan iki adet buzdolabı ürettirmiştim fabrikaya. Her halde insanın kendine ateş etmesi böyle bir şey olsa gerek. 

Nerede benim annem-babam? Sığınacak hiçbir yerim yoktu o an. Sadece kendim vardım Yapayalnız, tek başıma ağlıyor ve ayağa kalkıp yürümeyi tekrar öğreniyor gibiydim. 

Paylaşmak istediğim tek şey var sevgili dostlar: N’olur kendi ilgi alanlarınızı bulun. İş, sadece paradan ibaret değildir. Şu an eski işimden 1/3 daha az kazanmama rağmen, ortamın beni kabul etmesi, parayla ölçülemeyecek kadar harika bir duygu. Yaptığınız işte konsantrasyon çok ama çok önemli. İşinizi sevmiyorsanız, konsantre olamayacaksınız ve hata yapma olasılığınız daha fazladır. Hata yapmak sorun değil ama, borcunuz varken atılmak insana ağır geliyor bazen.

Bir şirketi, maddi anlamada olanakları iyi diye değerlendirmeyin. Çalışan kişilerin ruh hallerine bakın. Sorun (çaktırmadan) nasıl bir iş ortamında çalışıyorlar. Özellikle çalışacağınız yöneticiniz. 

Kendiniz için bir şey yaptığınızda hemen –benim gibi olayları iyi değerlendirmeden- imza attığınız şeyleri en azından vaktiniz varsa okuyun. Ödemediğinizde ne oluyor. Hizmet veya ürünün ne gibi şartlar sunuyor?

İnanın bu yaşadıklarımdan benim için en önemli tecrübeler olduğu için paylaşmak istedim. Daha birçok yaşadığım tecrübelerim de var; beni izlemeye devam edin…