İçimizde İki kişilik var: Uyaran bir şeyle, Uyarılmayan bir şey…
“Kendimizi kendimizden korumak da neyin nesidir?” diyebilirsiniz. Pür dikkat okumaya devam edin…
Yunus Emre’nin güzel bir sözüyle başlamak istiyorum: “Bir ben vardır bende, benden içeri…”
Bu halk şairimizin deyişi, biraz sonra gerçek bir bilimsel araştırmaya ışık tutacaktır.
Kimimiz sosyal ortamdayken kendi dürtülerimizin gerçekliğini inkâr ederiz. Hayır, gerçekte kendi ruh hallerimizin durumundayken karar vermek konusunda bilinçli seçimler yaptığımızı VARSAYARIZ. Keşke öyle olsa. Ama şimdi anlatacağım gerçek bir deney hem de seks konusunda sizi tekrar düşündürmeyi kamçılayacağını umuyorum.
Yirmili yaşlarda erkek üniversite öğrencilerin çoğuna korunmasız seks yapmayı göze alıp almayacakları sorulduğunda, bir çırpıda cinsel hastalıklara yakalanma ve hamile kalma riskinden söz ederler. Grup sekse karşı düşünceleri sorulduğu zaman da oldukça irkilirler. Dahası, gözlerini size dikip, öncelikle bu soruları soranın ne tip hasta olduklarını düşünürler.
Güzel bir güneşin ışığıyla bir üniversitenin kapısından içeri giren bir araştırmacımız, rektöre bazı araştırmaları konusunda sorular sorar. Rektör bu araştırmanın içeriğini sorduğu zaman, araştırmacımız “Seks” konusunda bazı bilgiler edineceğini dile getirir. Rektör başta bu konuya sıcak bakmamasına karşın araştırma iznini verir.
Araştırmanın asıl amacı, cinsel bir uyarılma sonucunda Kararlarımızı Nasıl Etkilediğidir. Uyarılmanın davranış üzerindeki etkisini anlamanın toplumun genç hamilelik ve AIDS virüsünün yayılması gibi bazı zor sorularla mücadele edilmesi konusunda bu araştırmanın yardımcı olacağı düşünülüyor. Nereye bakarsak bakalım, cinsel motivasyonlarla karşılaşıyor; oysa bunların kararlarımızı nasıl etkilediği konusunda çok az şey biliyoruz.
Bilinen bir üniversitede birkaç gönüllü kişi tarafından, seks konusundaki fikirlerini öğrenmek için, tüm üniversiteli öğrencilere gönüllü katılım için afişler dağıtılıyor. Afişler de şunlar yazıyor: 10 dolar karşılığında karanlık bir odada, yaklaşık bir saat boyunca, bilgisayara bakarak sağ veya sol elle mastürbasyon yapılacak, diğer elle de bilgisayarda çıkacak sorulara “Evet” ya da “Hayır” olarak klavyede belli tuşlara basılacaktır.
Evet bu araştırmanın size şu an çok garip geldiğini söyleyebilirim. Sanırım bizim ülkemizde olsaydı, sonuçlarını siz de, ben de iyi olmayacağını tahmin edebiliyoruz. Ama katılımcılar bir şeyi bilmiyorlar: sakin ruh halleriyle, tam uyarılma hissettikleri haliyle çok şaşırtıcı sorularla karşılaşacaklarını tahmin edemeyeceklerdir.
Katılımcıların çoğu, ortalama insanlardan daha zeki ve daha çok kibar olan kişilerden seçilmiştir, çünkü uyarılma sırasında kararlarını etkileme olasılığı az olduğu varsayımdan yola çıkılarak seçilmişlerdir.
Seans, gönüllü katılımcıdan cinsel açıdan uyarılmış olarak hayal etmesinin ve bütün sorulara uyarılmış olduğunu farz ederek cevap vermesinin istenmesiyle başlamıştır. İlk sorular, cinsel tercihler hakkında. Örneğin, bayan ayakkabılarını erotik buluyor musunuz? 50 yaşındaki bir kadından etkileneceğini düşünür müsünüz? Son derece şişman birisiyle seks yapmak eğlenceli olur mu veya sadece öpüşmek hayal kırıcı olabilir mi gibi sıra dışı sorulardır bunlar.
İkinci tip sorular ise, flörtüne tecavüz etmek gibi ahlaka aykırı davranışlarda bulunup bulunmayacağı, kendisiyle sırf seks yapmak için karşı cinsine sevdiğini söyleyip söylemeyeceğini veya alkol alması konusunda ısrar edip etmeyeceği gibi sorulardır bunlar.
Son ve üçüncü tip sorular ise, katılımcının korunmasız seksle alakası olan davranışlarda bulunma olasılığıyla ilgiliydi. Prezervatif cinsel hazzı azaltıyor mu? Kendisi prezervatif alamaya gittiğinde, kadın fikrini değiştirebilir diye normal yolla seks yapar mı gibi sorulardır bunlar da.
Bu sorular ilk seansta, katılımcının ruh hali oldukça sakinken yapılmıştı. Ama ikinci seansa geldiği zaman özellikle mastürbasyon sırasında ve uyarılmanın yüksek olduğu sırada, sorulara “Evet” ve “Hayır” denmesi istenmiştir kendilerinden.
İlk seanstaki sakin ruh halinde verdiği cevaplarla, ikinci seanstaki yüksek uyarılma sırasındaki verdiği cevapları araştırmacı karşılaştırdı ve çok şaşırtıcı sonuçlara vardı. Katılımcılar tümü uyarılmış durumdayken oldukça tuhaf davranışlarda bulunma isteklerinin, sakin duruma nazaran neredeyse iki katından daha fazla olduğu görüldü. Yani araştırma şunu gösteriyor ki, biz insanlar sakin bir ruh halindeyken seks konusunda bilinçli olarak korunma yolu olarak prezervatif kullanmayı beklerken (var sayarken) gerçekte uyarılma durumunda (yüksek kalp atışları sırasında) güçlü duyguların etkisine kapılıp prezervatif kullanmayacağımızı bizden daha iyi biliyorlar.
O halde aşina olduğunu düşündüğümüz ama aslında alışık olmadığımız duygusal bir ortamda bilinçdışı benliğimiz CANLANMAYA başlıyor. Ve KENDİMİZİ SAĞLIKLI KARARLAR ALMA KONUSUNDA MAALESEF TAM KORUYAMIYORUZ. AMA KORUYACAĞIMIZI VARSAYIYORUZ.
Peki o zaman kendimizi kendimizden nasıl koruyabiliriz? Daha sağlıklı karar verebilmek için ne gibi yollar deneyebiliriz? Güvenli bir seksi hayatımıza nasıl geçirebiliriz?
Çoğumuz sakin ve akılcı olarak dile getirdiğimiz cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve istenmeyen hamileliklerden korunmak için YETERLİ OLDUĞUNA İNANMA EĞİLİMİ GÖSTERİRİZ. DUYGULARIMIZ kaynama noktasına ulaştığında bile bu sağlıklı sandığımız düşüncenin etili olacağını var sayarız. Ama gerçekler öyle söylemiyor. Duygularımız coştuğu zaman, karar mekanizmamız bilinçdışı işliyor maalesef.
Bu neyi işaret ediyor sizce? İlk olarak, prezervatif kullanımını yaygınlaştırmak çok önemlidir. Yanımıza prezervatif alıp almama kararını sakin bir durumdayken vermemeliyiz; her ihtimale karşı yanımıza almamız gerekir. İkinci olarak, bir ruh halinde nasıl tepki vereceğimizi bilmediğimiz sürece, bu dönüşümü tahmin etmede başaramayız. Büyük olasılıkla bu sorun, gençlerimize daha ağır gelecektir, çünkü duygusal yoğunlukta karar alma sürecinde kendimizi ortamdan uzak tutmanın yollarına gidebiliriz. Üçüncü olarak ta, duygusal yoğunluğumuz sırasında tamamıyla sağlıklı bir karar alamayacağımızı kabul etmek zorundayız.
Muhtemelen genç insanlarımızın duygularıyla başa çıkamadığı pek çok durumlarla karşılaşıyorlardır. Gençlerimizin seksten kaçınmasını garanti etmek isteyenler adına söylemeliyim ki, tutkunun ateşine kapılacak kadar yakınlaştıklarında ondan kurtulmaları gerektiğini öğretmek olacağını düşünüyorum. Bu önerimi kabul etmek istemeyebilirsiniz, ama sonuçlarımız baştan çıkarıcı şeyle, onları içine çekmeye başladıktan sonra değil, tam tersi ortaya çıkmadan önce mücadele etmelerinin daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Başka bir değişle söylemem gerekirse, baştan çıkarıcı şeyden tümüyle kaçınmak, onunla başa çıkmaktan daha kolaydır.
Aynı şekilde gençlerimize atıfta bulunmak istiyorum; duyguları kaynama noktasına geldiğinde araba kullanmamalarını da biz yetişkin insanlara düşüyor. Pek çok gencimizin ailesinin veya başka bir kişinin arabasıyla kaza yapmasına neden olan şey sadece deneyimsizlik olduğunu düşünmüyorum. Bunun sebebi aynı zaman da adrenalin pompalayan bangır bangır çalan bir müzikle birlikte birkaç arkadaşının da içinde bulunduğu ortamın dozunun artmasıdır.
Böyle bir ruh halinde insan tehlikeyi düşünür mü? Hiç te düşünmez. Yeni yapılan bir araştırma da tek başına araba kullanan bir gencin kaza yapma ihtimalinin bir yetişkinden %40 daha fazla olduğunu göstermiştir. Ama arabada bir başka genç daha bulunduğunda, bu oran ikiye katlanmış ve bir arabada üçüncü bir gencin dahil olunmasıyla bu oran bir kere daha ikiye katlanmıştır. Ben söylemiyorum bunları. Bilim söylüyor.
Öngöremediğimiz başka bir durum ise hamile bayanların hamilelik sırasındaki yaşadıkları duygu durumlarıdır. Çoğu bayandan duyduğum, özellikle ilk defa hamile kalan kadınlar, doğum başlamadan önce doktorlarına her türlü ağrı kesiciyi reddettiklerini söylerler. Sakin bir ruh halinde verdikleri bu karar takdire değerdir, ama bu kararı doğumla gelebilecek ağrıyı (çocuk yetiştirme sorunları bir tarafa) kafalarında canlandırmadıkları bir ruh hali zamanında vermişlerdir. Ama olayın ertesinde Epidural kabul etmiş olmayı isteyebilirler.
Sözün özü, bizi baştan çıkaracak veya duygularımızın yoğunluğunu fark etmememiz konusunda daha bilinçli yaklaşıp, oldukça etraflı düşünmemiz kendi faydamıza olacaktır.
Bilinçdışımız sürekli arka tarafta çalışıp karar mekanizmamızı bizden alabiliyor maalesef.
Bir ruh halinden diğerine bakmak zordur genellikle. Bu acı verici olabilir kimi zaman. Bu boşluğun nasıl doldurulacağını öğrenmek, yaşamlarımızdaki bazı önemli kararları vermede çok önem taşımaktadır. Şu son söz tüm anlattıklarımı sanırım özetleyecektir: mutluyken söz; kızgınken cevap; üzgünken karar verme…
Tekrar görüşmek umuduyla…