Mutluluk Bu Kadar Önemliyse Neden Ondan Daha İyi Sonuç Alamıyoruz?
Mutluluk bu kadar faydalıysa ve biz insanlar bunu o kadar sık yaşıyorsa o halde neden hepimiz bu konuda OLDUĞUNDAN DAHA İYİ YAŞAMIYORUZ? Anne babalarımız okul sonrası, tiyatro, müzik, spor veya matematik kurslarına götürerek biz ve onların daha iyi sonuçlar elde edeceği varsayımıyla mutlu olacağımızı sanıyoruz.
Evimizde bir televizyon varken bir tane daha aldığımızda, Türkiye’de yılda en az 2 veya 3 tane telefon değiştirdiğimiz çarpıcı bilimsel verilere bakarak, araba modelimizi her üç veya dört yılda yenileyerek, oturduğumuz evin yetmediğini düşünerek daha büyük bir ev almak için kredi çektiğimiz zamanlar olsun hep eskisinden DAHA MUTLU OLACAĞIMIZI sanıyoruz.
Peki bu yaygın önyargılı bakış nereden geliyor? Neden daha fazla elde etme ihtiyacı bizi sürekli mutlu edemiyor? Tabii ki bunun psikolojik etkilerini göz ardı edemeyiz ama genelimiz ve ben de dahil olmak üzere bu şekilde bir davranış sergiliyoruz.
ÖNGÖREMEMEK
Mutlu edecek şeylerin VARSAYIMI nedense bazen hayal kırıklıklarıyla son bulabiliyor. Bu, mutluluğu kendimiz adına iyi tanımlayamadığımızın bir göstergesidir. Hemen hemen bütün kötü mutluluk tercihlerimiz tek bir PSİKOLOJİK olguya dayanır: Normalde seçim yaparken, bu seçimin sonuçlarını yaşayacağımız zamankinden FARKLI BİR RUH DURUMU içinde olduğumuzdandır.
Mesela, açlıktan ölmüş bir halde restorana girdiğimizi varsayalım. Garson, tatlı olarak bize künefe tatlısı hazırlanması uzun sürdüğünden, yemek öncesi hazırlatma konusunda siparişi hemen vermemiz konusunda bizi uyarır, ki çoğumuzun buna hayır demediğini umuyorum. Midemiz oyunu kullanır ve künefeyi baştan sipariş ederiz. Ancak yemeğin sonunda önümüze gelen o nefis künefe artık istenilmez bir hale dönüşür, çünkü tıka basa yemekle midemizi doldurmuşuzdur. Yani bu enfes künefeden önceki aç halimize göre artık bize pek de tatlı görünmeyeceği kesindir. Bunun nedeni, gelecekteki halimizi isabetsiz bir şekilde ÖNGÖREMEMİZDİR.
Bizi gelecekte neyin mutlu edeceğine dair isabetsiz karalar vermeye götüren bir dizi önyargı daha vardır ki sonuçları künefeyi tam bitirmeden bırakılan bir tatlıdan çok daha kötü olabilir. Bu yaklaşım tarzımız bizi en kötü duruma sokan şey de devremülk tatilleri ve yeni bir daire alacağımız zamanlarda ortaya çıkar.
Geçmiş yıllarda eşimle beraber, bir benzin istasyonunda durduk. Yanımıza gelen genç bir bayan, bir anket düzenlediğini ve çok kısa bir şey soracağını söyledi. Sorduğu şeylerin çoğu da tatille ilgiliydi. Sonra oradan ayrılıp, aradan iki hafta sonra Dedeman Hotel ‘den aranıp “Çekilişimizde bizim kazandığımızı” söylemeleri beni daha da meraklandırmıştı. Şunu söylemeliyim ki, o zaman bile devremülk tatil neymiş hiç bilmiyordum ve şanslı olduğumu düşünerek, eşimle beraber tuttuk hotelin yolunu. Öyle güzel bir karşılama yapıldı ki bize, duvarlarda bilgisayarınızdaki o güzel wallpaper resimlerindeki gibi tatil köylerin resimleri asılıydı. Bize sanki bu tatil köyü bedavaymış gibi ballandıra ballandıra anlatılıyor ve “Biz ne yapalım girelim mi bu tatil köylerine” diye eşimde, ben de birbirimize şaşkın şaşkın baktığımızı daha dün gibi hatırlıyorum.
Sadece o an, kendimizi tatildeymişiz gibi hayal etmeye başlamıştık. Ve bu hizmetten faydalanmak için neredeyse 13 000TL ödeyecektik. İyi ki girmedik, çünkü o zamanlar borcumuz oldukça fazlaydı. 13 000 TL ödeyeceğim ve sadece yılın bir haftası dedikleri hizmetten faydalanacaktım. Nasıl ama?
Bir diğer örneğim ise, emlakçıların bizleri iyi bir şekilde kandırdıkları. Onlarda bize bir ev satmak için ballandıra ballandıra evin en faydalı yanlarını anlatıyor ve aceleye getirip sanki başka ev yokmuş gibi hemen kredi işlemlerine konuluveriyor olmamız. Ev iyi hoşta, ya apartmanın komşularına ne demeli? İşte ÖNGEREMEDİĞİMİZ bir durum da bu hayal edilen duygusal sonuçlarının GERÇEKTEKİNDEN ÇOK DAHA UZUN SÜRECEĞİNİ VARSAYMAMIZDAN ileri geliyor. Bu kendimize yaptığımız bir tuzak aslında.
Hiçbir şey uzun süreli, sabit kalamaz. Bu öfkede de aynı, mutlulukta da…
Ayırt Edicilik Önyargımız
Mutluluk konusunda diğer önyargımız, Ayırt Edicilik Önyargımızdır. Örnekle bu konuyu daha iyi açıklamama izin verin lütfen. Bir an evinize yeni bir televizyon almaya karar verdiniz. Gittik elektronik bir mağazaya ve tek tek televizyonlara bakıyoruz. Birçok özellikleriyle ilgili soru soruyor, araştırıyoruz ve karşılaştırıyoruz. Ve bize bir sinema havası verecek bir tv almaya karar verip evimize kurduruyoruz.
Ama bir dakika! Evime aldığım televizyonu, başka bir televizyonla karşılaştırma olanağım yok. Bundan dolayı aldığım o televizyon, evimde bir fark yaratmadı ve anında sıradanlaştı. Çünkü mağazada alacağımız televizyonu ayırt edebilirken, büyüklük açısından, evimizde bu durum maalesef olmuyor. Hani bizi hep mutlu edecekti bu seçimlerimiz nerede? Verdiğimiz kararları lütfen bir kere daha hatta üç-dört bilemediniz beş defa düşünüp ona göre sağlıklı kararlar vermemiz konusunda kendimize bir iyilik borcumuz var.
İSTEMEK / HOŞLANMAK ÖNYARGISI
Asıl şimdi söyleyeceklerim diğer üç mutluluk seçimlerimizin dışında çok daha önemli bir yer tutuyor: İSTEMEK / HOŞLANMAK ÖNYARGISIDIR. Bu önyargı, bir şeyi istemekle ondan hoşlanmak arasındaki farka dayalıdır. Mesela bir kız veya erkek arkadaşımız olmasını, onlardan hoşlandığımızdan daha fazla isteyebiliriz. Böyle bir arkadaşım vardı inanın bana. Ne zaman bir kızla çıksa en fazla bir ay içinde ilk heyecanı gidiyor ve hemen yeni bir kız aramaya başlıyordu. Mesela ben, en pahalı bir tişört olsun veya başka bir şey, hemen alırım. Çünkü benim zevklerime göre tam uygun olmalı ki bir tişörtün içinde kendimi fit hissetmeliyim. Bundan dolayı da aldığım pahalı şeyleri zevkini çıkara çıkara giyerim ve bundan dolayı da dolabımda çok fazla giysim yoktur.
Ama abim ise benim tam zıttım. O, daha ucuz ne var bir sürü gerekli gereksiz şeyler alır. Sadece ucuz diye alır. Evde bir bakarım, aldığı o kadar şeyden bir veya ikisini en çok kullanır. Bu onun için isteme arzusunu giderirken, benim ise hoşlanma arzumu gideren bir şeyi gösteriyor. Bunu daha bilimsel açıklarsam, sinirbilimi araştırmalarına göre, beynimizde iki ayrı psikolojik süreç olduğu kanıtlanmıştır: Arzu, iştah demek olan istek, beynin bir bölgesiyle ilgiliyken zevk almak ya da hoşlanmak başka bir bölümüyle ilişkilidir. İnanın bu iki sistem beynimizde çok farklı çalışıyor.
İster yeni bir iş, yeni bir araba ya da bir sufle olsun, bir şeyi çok arzulamak genellikle psikolojik, bazen de fiziksel olarak bir UYARICIDIR. Bir şeyler aşırı bir şekilde isteme eğilimimiz var. Ancak istediğimizi elde ettiğimizde duygusal açıdan açlığımız azalıyor. Yeterince iyi olandan hoşlanıyoruz hoşlanmasına ama hiç de onu istediğimiz zamanki kadar değil. Aslında işsizken en çok İSTEĞİMİZ bir işe girmek olurken, işi bulduğumuz zaman da parası, yolunu ve müdürü suçlamak için de elimizden geleni yapıyoruz.
Girdiğimiz işten HOŞLANMIYORUZ. İşte bu örnek, İSTEKLE HOŞLANMAYI daha iyi açıkladığını düşünüyorum. Aslında mutsuz olmanın temelinde İstekle, hoşlanmayı bir tutmamızdan kaynaklanıyor. İstemek ayrı bir şey, hoşlanmak apayrı bir şey.
Sezgisel mantığımız, bir şeyi istiyorsam elde edersem ondan hoşlanacağımızı söylüyor. Ama öyle değil. Güzel bir ev, harika bir Rolex saat, evlilik dışı kısa ilişkiler; bunları kısa vadede, uzun vadede hoşumuza gideceğinden çok daha fazla istiyoruz. Bundan dolaylıda mutluluk konusunda gerçekten de berbat seçimler yapıyoruz.
Hepsi bir araya gelince bu önyargılarımız gerçek hayatta yılda milyarlarca defa yanlış harcamalara, hiçbiri beklediğimiz mutluluğu getirmeyen dürtüsel kararlara yol açıyor.
Şimdi soruyorum: “Neden Bu Seçimi Yaptınız?”