Parasal Başarı İnancı 4
Parasal başarıya ulaşmış insanlar; Büyük oynarlar.
Ekonomik sıkıntı çeken insanlar; Küçük oynarlar.
Birisi toplam servetini üç yıl içerisinde üçe katlamış olduğunu ve sırrı da “Her şey ben büyük düşünmeye ve büyük oynamaya başladığım anda değişti.” dediği zaman olmuş. Size, “Pazara sunduğunuz değerle orantılı olarak para kazanırsınız.” diyen “Gelir Yasası”‘nı hatırlatmak isterim.
Buradaki kilit söz, değer. Pazardaki değerinizin dört faktör tarafından belirlendiğini bilmeniz önemlidir. Arz, talep, kalite ve miktar. Bence, insanlar için en çok sorun yaratan faktör, miktardır. Miktar faktörü aslında, ” Değerinizin ne kadarını pazara sunuyorsunuz?” demektir. Başka bir deyişle, gerçekten kaç kişiye hizmet ediyorsunuz? Kaç kişiyi etkiliyorsunuz?
Önceki 2.bölümü okumadıysanız buradan başlayabilirsiniz.
Örneğin benim işimde, bazı eğitmenler yirmi kişilik küçük grupları eğitmeyi tercih ediyor, bazıları bir salonda yüz kişiye ders vermek istiyor, kimileri beş yüz kişilik dinleyici grubunu tercih ediyor, kimileri de bin ila beş bin kişilik salonlara ders vermeye bayılıyor. Sizce bu eğitmenlerin gelirlerinde fark var mıdır? Fark olduğuna İnansanız iyi edersiniz!
Pazarlamacılık sektöründeki örgütlenmeyi düşünün. On kişilik bir pazarlamacılık ağının tepesindeki kişiyle on bin kişinin başında olan kişinin gelirleri arasında, sizce bir fark var mıdır? Bence evet!
Yazımızın başlarında, perakende satış yapan bir “fitness” dükkânları zincirim olduğunu söylemiştim. Bu işe girişmeyi düşündüğüm ilk andan itibaren büyük oynamayı hedeflemiştim ve büyük oynadım. Benden altı ay sonra aynı işi yapmaya başlayan rakibim ise bir tane başarılı mağaza niyetiyle işe girişti. Sonuçta o hanım nezih, rahat bir yaşantı elde etti. Ben ise zengin oldum!
- Hayatınızı nasıl yaşamak istiyorsunuz?
- Bu oyunu nasıl oynamak istiyorsunuz?
- Birinci ligde mi, ikinci ligde mi, büyüklerde mi, yıldızlarda mı?
- Büyük mü oynayacaksınız, küçük mü?
Seçim tamamen size ait.
Çoğu İnsan küçük oynamayı seçiyor. Neden? Öncelikle, korku yüzünden. Başarısız olmaktan ödleri patlıyor; başarıdan ise daha çok korkuyorlar.
İkincisi, kendilerini büyük oynayacak kadar büyük hissetmiyorlar. Gerçekte kendilerini hayatlarında büyük değişiklikler yapabilecek kadar iyi ve önemli hissetmiyorlar; kendilerini yeterli ve değerli bulmuyorlar.
Bu arada şunu da bir dinleyin: Hayatınız sadece sizden ibaret değildir. Başka insanlara katkıda bulunmayı da içerir. Hayatınız, sizin bu dünyada varoluşunuzun size yüklediği misyona ve nedene sadık kalmanızla ilgilidir.
Dünyanın yap-boz bilmecesine kendi parçanızı eklemeniz hakkındadır. İnsanların çoğu kendi egolarına öyle saplanıp kalmıştır ki, “Her şey benim, benim ve daha çok benim etrafımda şekilleniyor.” diye düşünür. Ama kelimenin en gerçek anlamında parasal başarıya ulaşmayı, zengin olmayı istiyorsanız, her şey sadece sizin üzerinize kurulu olamaz. Başka insanların hayatına değer katmaya da içermek zorundadır.
Hayatımızın amacı bu kuşağın ve gelecek kuşakların insanlarına değer katmaktır. -Buckminster Fuller
Her birimiz bu dünyaya doğal yeteneklerle, doğal olarak iyi olduğumuz yetilerle geldik. Bu yetenekler size, onları bir amaç uğruna kullanmanız ve başkalarıyla paylaşmanız için verildi.
Araştırmalar, doğal yeteneklerini dibine kadar kullanan insanların en mutlu kişiler olduklarını gösteriyor. Yani, hayattaki misyonunuzun bir kısmı, yeteneklerinizi ve değerinizi olabildiğince çok sayıda insanla paylaşmak olmalıdır. İşte bu da büyük oynamaya hazır olmanız anlamına gelir.
Girişimcinin sözlük anlamı nedir biliyor musunuz? “insanların sorununu para karşılığında çözen kişi” olarak tanımlıyoruz. Evet doğru, girişimci “sorun çözen kişi “den başka bir şey değildir. Ve bir sorunu çözerken hem düşünsel, duygusal, ruhsal olarak diğer insanlara yardım edersiniz, hem de bulduğunuz çözüm ile para kazanmaya başlarsınız.
O halde sorayım; daha çok insanın mı yoksa daha kısıtlı sayıda insanın mı sorununu çözmeyi yeğlersiniz?
Daha çok derseniz, daha büyük düşünmeye başlamalı ve binlerce hatta milyonlarca İnsana yardım etmeye karar vermelisiniz. Bilin ki, ne kadar çok kişinin sorununa çözüm sunarsanız, düşünsel, duygusal, ruhsal zenginliklere ulaşırken elbette parasal olarak da o kadar zengin olursunuz.
Hata Yapmayın, bu gezegendeki herkesin bir misyonu var. Şu anda yaşıyorsanız, bunun bir sebebi vardır. Richard Bach, “Martı” adlı kitabında, “Misyonumu tamamladığımı nereden bileceğim?” sorusuna su yanıtı verir: ” Hala nefes alıyorsan, işin bitmemiş demektir.”
Ben çok sayıda insanın işini yapmadığına, ödevini yapmadığına şahit oldum. Bir sürü insanın çok küçük oynadığını, daha fazlasını da korkuya dayanan egosunun kendisini yönetmesine izin verdiği için elde edemediğini gördüm. Sonuçta, çoğumuz kendi yaşamımızda da başkalarına yapacağımız katkıda da bütün potansiyelimizi kullanmamış oluyoruz.
Özetle: Siz yapmazsanız, kim yapacak?
Tekrar edelim, herkesin özgün bir amacı vardır. Belki de siz gayrı menkul yatırımcısınız, kiralamak üzere mülk satın alıyor ve değerlendiği zaman para kazanıyorsunuz. Sizin misyonunuz nedir? Nasıl yardım ediyorsunuz? Büyük ihtimalle, ailelere başka yollardan edinemeyecekleri, uygun fiyatlı evler satarak çevrenize katkıda bulunuyorsunuz.
Buradaki soru, sizin kaç kişiye ve aileye yardım edebileceğinizdir. Bir yerine on, on yerine yirmi, yirmi yerine yüz kişiye yardım etmeye istekli misiniz? “Büyük oynamak” derken bunu kastediyorum.
Marianne Williamson, “Sevgiye Geri Dönöş” isimli harikulade kitabında bakın ne diyor:
“Sen Yaradan’ın çocuğusun. Senin küçük oynaman Dünya’ya hizmet etmiyor. İnsanlar senin çevrendeyken kendilerini güvensiz hissetmesinler diye tevazu göstermenin bir anlamı yok. Biz hepimiz, çocukların yaptığı gibi, parlamak üzere yaratıldık. Yaradn’ın içimizdeki yüceliğini harekete geçirmek için doğduk. Bu, sadece bazılarımızın değil, hepimizin içinde dardır. Ve kendi ışığımıza parlama iznini verdiğimizde, bilinçsiz olarak diğer insanları da aynı şeyi yapmaları için yönlendiririz. Biz kendi korkularımızdan sıyrıldıkça, varlığımız başkalarını da otomatik olarak özgürleştirir.”
- Dünyanın daha fazla küçük oynayan İnsana ihtiyacı yok.
- Şimdi saklanmaktan vazgeçmek ve dışarı çıkmak zamanıdır.
- İhtiyaç duymaktan vazgeçmek ve önderlik etmek zamanıdır.
- Yeteneklerinizi depolamak veya yeteneğinizin olmadığı oyununu oynamak yerine, bunları paylaşmak zamanıdır.
Hayat oyununu ” büyük” oynamaya başlamak zamanıdır. KÜÇÜK düşünmek ve küçük davranışlar, İnsanı hem parasız bırakır hem de ihtiyaçlarını karşılamaz. Büyük düşünmek ve büyük davranışlar hem para hem de anlamla sonuçlanır. Seçim sizin!
Gelir Yasası: Pazara sunduğunuz değerle orantılı olarak para kazanırsınız.
Parasal Başarıyı Yakalamanıza Yardımcı Olacak Davranışlar
- Sizin “doğal yetenekleriniz” nelerdir, yazın. Bunlar, sizin doğal olarak her zaman iyi olduğunuz konulardır. Bu yeteneklerinizi hayatınızda, özellikle de iş hayatınızda nerelerde daha çok kullanabilirsiniz, bunları yazın.
- Halen işinizde olumlu yönde etkilediğiniz İnsan sayısının on katının sorunlarını nasıl çözersiniz, yazın veya bir
grup insanla fikir alışverişinde bulunun. En az üç farklı strateji bulun. Amacınıza ulaşmanızı sağlayacak bir “yöntem” düşünün.
Parasal Başarı İnancı 5
Kendilerini parasal başarıya adayanlar: Fırsatlara odaklanırlar.
Kendilerini parasal başarıya adamayanlar: Engellere odaklanırlar.
Bu aşamada beliren bir diğer kilit ise, parasal başarıya kendini adayan insanların istedikleri şeye odaklanması, parasal başarıdan uzak olan insanların İse istemedikleri şeye odaklanmalarıdır.
Yine evrensel yasa, “Neye odaklanıyorsan, o şey büyür.” der. Parasal başarıya kavuşup zengin olmuş kişiler her durumda fırsatlara odaklandıkları için etrafları fırsat doludur.
En büyük sorunları da para getirecek her fırsatla nasıl başa çıkacaklarıdır. Diğer yandan, parasal başarıyı gerçekte İstemeyenler her şeyin engeline odaklandıkları için, gördükleri engeller büyür, büyür ve bunlarla nasıl başa çıkacakları, bu kişilerin en büyük sorunu haline gelir.
Aslında gayet basit. Odaklandığınız alan, hayatta neyi elde edeceğinizi belirliyor. Fırsatlara odaklanırsanız fırsat bulursunuz. Engellere odaklanırsanız engel bulursunuz. Sorunların üzerinde durmayın, demiyorum. Elbette sorunları, onlar karşınıza çıktıkça, çözeceksiniz. Ama amacınızı gözden kaçırmadan, hedefinize doğru ilerleyin. Vaktinizi ve enerjinizi yaratmak istediğiniz şeye harcayan.
Karşınıza engel çıktığı zaman. o engeli halledin, sonra hemen yine vizyonunuza odaklanın. Hayatınız hep sorun çözmeye çalışmaktan ibaret olmasın. Bütün vaktinizi alevleri söndürmeye harcamayın. Bunu yapanlar, ilerleyemezler, aksine gerilerler!
Düşüncede ve davranışta bütün vaktinizi ve enerjinizi hedefinize doğru ilerlemek için kullanın.
- Çok basit ama çok az duyulmuş bir öneri ister misiniz? Zengin olmak istiyorsanız, para kazanmaya, kazandığınız parayı tutmaya ve yatırım yapmaya odaklanın.
- Yoksul olmak istiyorsanız, paranızı harcamaya odaklanın.
Başları hakkında binlerce kitap okuyabilir, binlerce kursa katılabilirsiniz. Ama sonuca davranışlarınızla ulaşırsınız. Unutmayın, neye odaklanırsanız o şey büyür. Odaklandığınız alan, hayatta neyi elde edeceğinizi belirliyor. Fırsatlara odaklanırsanız fırsat bulursunuz. Engellere odaklanırsanız engel bulursunuz.
Zengin olan insanlar, bütün bilgileri önceden edinemeyeceklerini de bilirler, önceliklerini de bilirler. Yani sadece kitap okuyarak, sadece kurslara katılarak bu işin gerçekleşmeyeceğini, öğrendiklerini pekiştirmenin, artırmanın yolunun hedefe yönelik yolda uygulayıcı olmaktan da geçtiğini bilirler.
Siz “Hazır, ateş, hedef!” ilkesini hiç duydunuz mu? Bunun anlamı; hedefiniz için olabilecek en kısa sürede en iyi şekilde hazırlanın, harekete geçin. Ondan sonra da hedefinize giden yol boyunca düzeltmeler yapın, anlamına gelir.
İleride olabilecek her şeyin önceden bilinebileceğini düşünmek deliliktir. Bir gün meydana gelebilecek durumlar için hazırlık yapabilmek ve böylece kendinizi koruyabileceğinize inanmak tamamen hayaldir. Evrende hiç doğru çizgi bulunmadığını biliyor muydunuz?
Hayat da dümdüz bir çizgi halinde akmaz. Daha çok kıvrımlı bir nehir gibi hareket eder. En fazla, bir sonraki kıvrımı görebilirsiniz ve ancak oraya vardığınızda biraz daha ilerisi görüş alanınıza girer. Burada mesele, elinizde olanlarla, bulunduğunuz yerden oyuna girmektir. Ben buna koridora giriş diyorum.
Örneğin, ben parasal başarı yolunda ilk adımlarımı atmaya başladığım yıllarda bütün gece çalışacak ve tatlı satacak bir kafe açmayı planlıyordum. Yer seçenekleri, pazar ve gereken araç gereç konularında araştırmaya giriştim. Pasta, kek, dondurma ve kahve çeşitlerini de araştırdım. İlk büyük sorunum, müthiş kilo almam oldu! Sonra kendime şu soruyu sordum: “Bu işi öğrenmenin en iyi yolu hangisidir?”. “Para Haritamı hedefe yönlendirmeyi başaran içimdeki akıllı ses, “Eğer bir işi gerçekten öğrenmek istiyorsan, o işe girmelisin. İşin ilk günden itibaren sahibi olman gerekmez. O alanda bir işte çalışmaya başlayarak yola çık. Bir lokantada kısa bir süre yerleri süpürüp bulaşık yıkayarak, on yıl boyunca dışarıdan araştırma yaparak edineceğin bilgiden daha fazlasını öğrenirsin.” dedi.
Öyle yaptım. Mother Butler’s Pie Shop (Kâhya Annenin pastanesi) isimli bir pastanede işe girdim. Keşke size, müthiş yeteneklerimin farkına vardıkları için beni hemen CEO olarak işe aldıkları haberini verebilseydim. Fakat, ne yazık ki veremiyeceğim. Tepedeki yöneticilerde olabilecek becerilerimi bir şekilde keşfedemediler, ilgilenmediler bile; sonuçta garson olarak işe başladım.
Evet, doğru, yerleri süpürmek ve tabakları yıkama işi. Niyetin gücü nasıl işliyor, komik değil mi?
Bu işi yapmak için gururumu zorlukla ayaklar altına aldığımı düşünebilirsiniz, ama ben duruma bu açıdan bakmadım.
Ben tatlı işini öğrenmek amacıyla yola koyulmuştum; bu işi bir başkasının ” biletiyle” öğrenme fırsatı yakaladığım için müteşekkirdim, hem ayrıca cebime para da giriyordu. Pastane garsonluğum sırasında, gelirler ve giderler hakkında patronumla, tedarikçilerin isimlerini öğrenmek için muhasebeciyle, araç gereç, malzemeler ve olası sorunları öğrenmek için sabahın 4’ünde pastacı ustasına yardım ederek çok vakit geçirdim.
Bir haftam dolunca, herhalde işimde çok iyiydim ki, patron beni oturttu; önüme bir parça kek koydu (ohhh!) ve beni terfi ederek kasiyer yaptı. Teklifi tam olarak bir nano saniye kadar-düşündüm ve ” Teşekkürler, ama hayır.” dedim.
- Birincisi, kasanın arkasında çakılıp kalarak bir şeyler öğrenemeyecektim.
- İkincisi, öğrenmek istediklerimi zaten öğrenmiş bulunuyordum. Misyonumu tamamlamıştım! “Yola çıkmak” deyince, işte bunu kastediyorum, gelecekte yapmak istediğiniz alana herhangi bir yerinden girmeyi ve işe başlamayı. Bu yöntem herhangi bir işi öğrenmenin en iyi yolu ve gereken ilişkileri de kurabilirsiniz, çünkü o işi içeriden görürsünüz. Bunları işin dışında kalarak asla yapamazsınız.
- Üçüncüsü, bir kere yola çıktınız mı birçok fırsat kapısı açılabilir. Yani, işin içine girdiğinizde daha önce fark etmediğiniz bir boşluk olduğunu ve bunu nasıl kullanabileceğinizi görürsünüz.
- Dördüncüsü, o alanı aslında sevmediğinizi ve neyse ki tam da derine dalmadan bırakıp gidebileceğinizi anlayabilirsiniz!
Yukarıdakilerden hangisi benim başıma geldi? Mother Butler’s’da işim bittiğinde, kek kokusuna ve görüntüsüne dayanamaz hale gelmiştim. İkincisi, pastacı benden bir gün sonra işi bıraktı. Bana telefon etti ve Gravity Guidance adlı çok yeni ve tutulan bir jimnastik botu hakkında bilgi edindiğini, göz atmayı isteyip istemeyeceğini sordu. Göz attım ve bu botların müthiş olduğuna karar verdim. O anlamadı ve ben de işe tek başıma giriştim.
Bu botları, spor eşyası mağazalarına ve alışveriş merkezlerini satmaya başladım. Bütün perakendeci mağazaların düşük kaliteli jimnastik pabucu sattığını fark ettim. Beyin hücrelerim, “Fırsat. fırsat, fırsat!” diye çınlamaya başlamıştı- Ne matrak.
Bu benim ilk jimnastik ekipmanı satışımdı ve beni Kuzey Amerika’nın ilk perakende fitnes mağazalarından birini açmaya yöneltmişti, hatırlarsanız. Ve ben de böylece ilk milyonumu kazandım.
Bütün bunların benim Mother Butler’s Pie Shop’ta garson olmamla başladığını düşünsenize! Kıssadan hisse: Yola çıkın. Önünüze ne kapılar açılacak, asla bilemezsiniz.
Benim bir ilkem var: “Hareket, her zaman ataleti yener. Parasal alanda başarılı olmuş insanlar, “hazır, ateş, hedef” yaklaşımıyla harekete geçerler; sanıldığı gibi yeni, hiç bilmedikleri bir alana öyle cumburlop girmezler! Oyuna girmeye karar verdiklerinde kısa sürede hazırlanır ve hemen işe koyulurlar.
En önemlisi de her şeyi önceden bilmeleri gerektiğine -çünkü bu herkes için imkansızdır- inanmazlar; işe koyulduktan sonra, o anda akıllı kararlar vereceklerine, gerekli düzeltmeleri yapacaklarına ve yelkenlerini seyir halindeyken ayarlayacaklarına inanırlar. Sonunda da çoğunlukla kazanırlar. “Olası bütün sorunlar bilmeden ve onların üstesinden nasıl gelineceğini görmeden hiçbir şey yapmayacağım.” yaklaşımıyla asla harekete geçmeyenler, yani hep “hazırlananlar, erteleyenler tabii ki hep kaybederler sınıfındadırlar.
Parasal Başarıyı Yakalamanıza Yardımcı Olacak Davranışlar
1. Yola koyulun. Başlamak istediğiniz bir projeyi düşünün. Beklentilerinizi unutun. Hemen şimdi elinizdekilerle başlayın. Mümkün ise, püf noktalarını öğrenmek için, biriyle çalışın ya da birisinin yanında çalıştığınız sırada, işe başlayın. Püf noktalarını biliyorsanız, mazeretiniz yok. Hemen başlayın!
2. İyimserlik alıştırması yapın. Bugün, birisinin sorun ya da engel olarak gördüğü şeyi siz fırsat olarak tanımlayın. Bu davranışınızla olumsuz düşünme alışkanlığına sahip olan insanları deliye çevireceksiniz ama, ne fark eder? Onlar bunu zaten sürekli yapıyorlar!
3. Sahip olmadıklarınıza değil, sahip olduklarınıza odaklanan. Hayatınızda müteşekkir olduğunuz on şeyin listesini çıkarın ve listeyi yüksek sesle okuyun. Listeyi otuz gün boyunca her sabah okuyun. Sahip olduklarınızı beğenmiyorsanız, başka şeyleri de edinemezsiniz ve zaten onlara ihtiyacınız da olmaz!
Biraz dinlenelim ne dersiniz… Konuya buradan devam edebiliriz artık…